Ne kaktusum var, ne de sulamam gereken cicegim. Ama neden ve nasil oldugunu bilmedigim sekilde kendimi insanlardan soyutlama ihtiyacindan 20'li yaslarimin ikinci yarisinda da kurtulamadim.
Her sene olum yildonumleri, dogum gunleri, oskar toreni, game of thrones'un yeni sezonu, x hadisesi, y seramonisi derken aradan cok uzun zaman (bir suru gun) gectigini fark ediyorum. Zihnim yasadigim hayati ben yasamiyorum da, sanki yavas cekimde izliyorum gibi oyunlar oynuyor bana. Zaman cok cabuk geciyor. Yuh bir sene gecti mi derken buluyorsun kendini. Hangi senenin oskarli filmiydi hatirlamiyorum ama ben -hala- The Artist'i izliyecegim- bir ara- uzerinize afiyet. Ertelemenin adeta soluk alip vermek gibi oldugu bir kucuk dunyam var benim. Zaten izledigim filmleri ses olsun diye acip, bazen iki uc kez ust uste donduruyorum. Neyi bekliyorum, neyi erteliyorum hic belli degil. Bir yanim surprizlere karsilasmak istemiyor, diger yanim kendi yetersizliklerinin endisesini duymamak icin surekli dikkat dagitiyor. Icimde hem kacip gordugu ilk komune katilip organik tarima baslayacak kadinla, ebay'de viveanne westwood ayyakkabi arayan iki kadin birbirini iteliyor.
Sulamam gereken menekselerim var benim aslinda evimde. Ben evimde degilim ne yazik ki. Gocebeligimin bitmeyen ugraklarindan birinde yine catalsiz kasiksiz gunler geciriyorum. French press'im kirildi. Hayatimin suda cozulen hazir kahve icmek icin artik cok kisaldigini hesap ederken tepetaklak oldum mu yine uzerinize afiyet.
Fikirlerimin, hayallerimin, ucusan zihnimin kiymetini bildigim gunler geldiginde umarim cok gec olmaz .Hayatta tum filmleri izlemenin, tum kitaplari okumanin, tum hayalleri gerceklestirmenin mumkun olmadigini kendinime 5 yasinda bir cocuga aciklar gibi aciklamam ve onu (kendimi) rahatlatmam gerekiyor. Fakat icerdeki 5 yasindaki diva inatla ayagini yere vuruyor ama gel gor ki yine en sevdigi cizgi filmi aciyor-kimbilir kac milyonuncu kez izlemek/dinlemek icin.
belki de bazı insanlar...
Herkesin normal normal hallettigi, sahip oldugu seylere, -aptal veya beceriksiz olmadigi halde- bir Zeyna, bir Joan d'Arc eforu ile ulasmasi gereken bi insanim sadece.
23 Şubat 2015 Pazartesi
3 Nisan 2014 Perşembe
Tozlu Puslu Hafiza
Kendimi kaybedip 200TL'leri zorlayan bir Idefix sepeti yapivermisim. Sonra 'Sacmalama Cansu! dedim kendime: "Gecen posta aldiklarini oku once!". Goodreads'te okuduklarima bakarken, eklemeler cikarmalar yaptim. Tuttum kitapliga gittim sonra. Ola ki evde olan bir seyi de almamayim. Gecen haftalarda oynadigimiz iki Trivial Pursuit oyununda cikti: Ayisigi Sofrasi ile Nazli Eray. Hic okumamisim sanki ama bir taraftan da cok iyi biliyorum. Baktim, evde iki kitabi var. Okumusum, belli ki. 2009'ta. Biri Mayis, oburu Temmuz diyor, adim soyadimla birlikte ilk sayfalarinda. Istanbul'u da not dusmusum.
Kitaplar yipranmislar. Acinca kitabi isimler/satirlar hic yabanci degil fakat butunune dair hicbir fikrim yok. Oyle cok cize cize okumusum ki, kafayi yiyecegim.Ne okudum, nasil okudum bilmiyorum.
Ayisigi Sofrasi'nin en arkasinda ise benim el yazimla degil, ispirtolu kalemle yazilmis bir yabancinin adi, email adresi ve bir kitap ismi var: Complicated Favors: A Turkish Affair. Kitabin ismini soruyorum Google'a, yazari email adresiyle ayni isim cikiyor. Ben Nazli Eray'i okurken, nottaki kitabi yazan kadinla tanismisim demek ki. Kadin bana email adresini vermis. Temmuz, 2009. Nerde tanidim peki ben o kadini?
Gizemini cozemedigim isler cikti kutuphanemden, 5 sene ertesinde. Ben kitabi yeni bastan okuyayim en iyisi, o zaman hatirlarim belki. Niyeti karmasik kitabi da bulayim. Nasil bir fug hali bu anlayan beri gelsin. Nazli Eray'lar biraz beklesin yine de, Baris Bicakci'ya devam edegim. Hem vakti geldi: Baharda Yine Geliriz.
Kitaplar yipranmislar. Acinca kitabi isimler/satirlar hic yabanci degil fakat butunune dair hicbir fikrim yok. Oyle cok cize cize okumusum ki, kafayi yiyecegim.Ne okudum, nasil okudum bilmiyorum.
Ayisigi Sofrasi'nin en arkasinda ise benim el yazimla degil, ispirtolu kalemle yazilmis bir yabancinin adi, email adresi ve bir kitap ismi var: Complicated Favors: A Turkish Affair. Kitabin ismini soruyorum Google'a, yazari email adresiyle ayni isim cikiyor. Ben Nazli Eray'i okurken, nottaki kitabi yazan kadinla tanismisim demek ki. Kadin bana email adresini vermis. Temmuz, 2009. Nerde tanidim peki ben o kadini?
Gizemini cozemedigim isler cikti kutuphanemden, 5 sene ertesinde. Ben kitabi yeni bastan okuyayim en iyisi, o zaman hatirlarim belki. Niyeti karmasik kitabi da bulayim. Nasil bir fug hali bu anlayan beri gelsin. Nazli Eray'lar biraz beklesin yine de, Baris Bicakci'ya devam edegim. Hem vakti geldi: Baharda Yine Geliriz.
25 Ekim 2013 Cuma
Bir ceza olarak kendini mahrum birakmak!
Vakti zamaninda en kiymetli arkadasima demisim ki; "Aman biz aya ciksak, neden kansere deva bulamadik diye tasalaniriz.Bosver!" Bize bu dunyada kendimizden yana huzur yok yani anacim. Ne yapsam az gelecek, basardiklarim hep toplu igne basi gibi gorunecek. Ha oyle ahim sahim isler basaramiyorum belki ama kendi capimizda bir akademik hayatimiz var elbette.
Doktoranin 3. yili onumuzdeki hafta doluyor. Ortada henuz bir tez yok. Aksi gibi daha arastirma eksigi var. Adeta ikinci yilin basindaymis gibi olaya yaklasip, iki yillik bir emek gosterip; onumuzdeki yil bu mereti bitirmeyi umit ediyorum. Bu sabah hala umitliydim. Ta ki sevgili danismanim Charliston bana ilk arastirmanin sonuclarini 11. kez tekrar yazdirmayi uygun gorunceye kadar. Bu adam beni oldurecek anacim.
Yasim 27! Psikoloji okumamin altinda kendimce artistik buhranlarim var, entellektuel ozentisi bir insanim. Idolum Sylvia Plath! Yakin zamanda evlenmeyi planliyorum. Sevgilime asigim ama Simone de Beauvoir bir yerlerden bana bakip cok şık hareketlerle sigara icip, jo vo lo diye benle tasak geciyor gibi hissediyorum.
4 yildir yasadigim islak ve rutubetli, buhrani kiymetli, kendi sempatik Britanya adasindan ayrilacagim icin halim, supuruldukten sonra halinin ustune dusmus cali supurge calisi gibi; yamuk yumuk gereksiz.
Tematik baslik uzerinden gidersek;
Intihar:
Biliyorum, cok klise ve ergen. Yasamimi sonlandirmak bana karanlik bir sey gibi gelmiyor ne yazik ki. Okuyamayacagim tum guzel kitaplarin, goremeyecegim tum muhtesem ulkelerin, sahane filmlerin, yapilmasi gereken/ yasanmasi muhakkak deneyimlerin coklugu beni bir avuc kum olmak istetiyor. Oyle cok sey, oyle cok olmak istedigim turlu turlu insan var ki; bunlarin olamayacagina, kendimi tek bir benlige indirgemem gerektigine ikna olmak yerine bir avuc kum olmak istiyorum. Oyle trajik bir durum degil ; sadece bir basini asmislik halinin hickirigi bogazima takiliyor.
Evlilik:
Olmak isteyebilecegim farkli kimlikler, yapmak isteye(bile)cegim isler, insanlar falan.. Of! Tonla olasilik. Cok tuhaf olasiliklarin bana getirdigi bir adamla evlecek olsam da... Sinirlarini dusundukce bu isin, altima iseyecek gibi oluyorum. 6 yasinda bir cocuk tedirginligi geliyor ustume. Tum Bursali adabiyla gerceklesen isteme ve nisan hadisemden iki gun once; 40 derece atesle yatarken, bu nisan vs islerini kendime yakistiramayisimin tek sebebi sadece ates degilmis demek ki. Hem aglayip, hem gidiyormuslar ya eskiden kizlar; benimki hem korkuyorum hem kutugu tasiyorum ironisine kilitli kaldi. 9 hafta sonra evlenmeyi planladim ben, veri toplama ve tez yazma programimin icinde kucuk bir detay olarak. Sevgilim hep sevgilim ama gelinligim guzel olsa.
Bir ceza yontemi olarak kendini mahrum birakmak:
Irsi oldugunu dusundugum bir yontem bu. Kendimden bekledigim randimani alamadigimda ceza vermek geregi duyuyorum. Fakat cok kiyamiyorum da kendime; cok etkileniyor cunku yazik. Sadece mahrum birakiyorum o yuzden. Misal; hala regresyon modellerini duzeltemedim Charlistonun soyledigi bicimde. Ve Cuma gecesi, yandaki kubikte tombik bir Rus oglanin 'da da' diye honkurmesini dinleyerek kampuste ders calismaya kapattim kendimi.
Muzevirlik:
Blog'ta Akile Hanim ustune bir yazi var. Vakti zamaninda yandal cercevesinde yapilmis bir odevdi. Kisisel bir odev yazmistim. O yuzden bloga koymakta sakinca gormedim. Yakin zamanda Bilkentli ogrencilerin yagmasina ugradi. Odev hazirliyorlarmis. Her turlu akademik kaynagin serbest ulasimina inanan bir akademigim. Bu hafta 'open access' haftasi,hHer makaleye ulasilabiliyor- duyan duymayana!-. Bilkentliler sagolsun, sakalar,yorumlar. Bir kisi, 'kullandim ama kaynak gostermiycem zaaa' diye yorum yazmis. Ulan dingil, kaynak gostersen n'olur; gostermesen n'olur da 'zaa' ne?!. Ben o odevden, hoca beni anliyor ve kafam az bucuk calisiyor diye duzgun bir not aldim ben. Sen tek bu kaynaga dayanip zaten duzgun bir not alamazsin. Ikincisi 'zaaa' ne lan! 'Zaa' ne?! Blogun sadece amaca uygun kismini okuyup gectiklerini ve bir daha ugrayacaklarini sanmiyorum fakat ben sorumlu (muzevir muzevir-cok utaniyorum) bir akademik olarak isimlerini verdikleri hocalarina kisa birer mail attim, hangi kaynaktan faydalandiklarina da bir bakin diye.Ki onlarin da pek sallayacagini sanmiyorum ya.. En cok o gerzek 'zaaa'nin gazina geldim. Bir de giyabimda, nerden cikardin sen cocugum bu yersiz feminist gondermeleri demesin hocalar.
Kendimi hic iyi hissetmiyorum yaptigim bu muzevirlik icin. Baska kullanacak insanlara bu bilgiyi iletmek ve uyarmak istedim. Referans/kaynak gosterin cocugum! Intihal cok 'cok' kotudur. Bakmayin siz kopyala-yapistir ile akademik olup olup, siyasete atilan buyuklerimize.
Ozet:
Doldum ben blog. Yetersizlik. Panik. Yine de sukur! Simdi, bekle beni SPSS! Geliyorum.
26 Eylül 2013 Perşembe
Boyle yaz(/p)inca sanki bir tertip duzen gelir mi hayata?
Kita Avrupasini gezme hayallerimi menapozlu yillarima saklamistim aslinda ben. Amma velakin, evleniyorlar diye bir dugun parasi da davetlilerin harcadigi Dingiliz dugun aktivitelerine icabetim geregi, 2013 yilinin en son destinasyonu yarin Paris. Heyecanliyim fakat bu heyecani dizginleyen pek cok faktor var.
1) Canimcanim kardesim Poloya'ya gitmek hayaleriyle yanip tutusur ve bu hayaline neredeyse kavusmak uzereyken ailemizin sacma Agustos talihsizliklerinden birini yasadi.
1.1.) Cancanim kardesim Polonya'lara kacmadan once, ben bir Nisan cemiyetiyle dunyaevinin kontratini elime alip incelemeye karar verdim. Komedisi cemiyetinde sakli (hastalik, ucuk, yagmur,yuzume yedigim neseli dirsek ile sisen elmacik kemigi-s minik kardesle misafirler gelmeden 1dk once haliyi degistirmeye karar verince oldu bu kaza ) bu nisan hadidesi vuku bulsun diye 1 haftaligina Bursa'dayken atesler icinde yansam da , kendimi 8 yasinda gibi hissedemse de, turk kahvelerini goruculere ikram etmeyi basardim.
1.1.1.) Bu atesler icinde yanma halinde iken, minnos kardesim beni doktora goturdu ve kendi basindaki garip semptomu da doktorla paylasti. Kafasini geriye atinca bas gosteren siddetli bir bas agrisi. Bunu duyan KBB ve devamindaki norolog marifetiyle cekilen MR'lar minik yavrumun beyninde bir yumurta buyuklgunde tumor oldugunu gosterdi.Tam yola cikmadan onceki sabah ise haberini aldik.
2) Nisan cemiyetiyle bertarafina calisilan; ailemizin basinda olduguna inandigim "Agustus'un Laneti" yine kendini gostermisti. Ameliyat tumorun temizlenmesiyle sonuclandi. Zor ve sancili bu surec henuz geride birakilamadi. 1 aylik Bursa'daki nobetim yakin zamanda Doktora cephesinin kaybedilmesi ve son kalelerimin bile unufak olmasi tehlikesi nedeniyle sona erdi. Lancaster'a dondum.
2.1) Minnos kardesim simdi cesitli onkologlarin karar verecegi tedavi beklemekte. Ameliyatin beyninin icinde adeta son hiz cekilen bir halay etkisi birakmasi sebebiyle; herseyi saglama alip cift goruyor. Teke inmesini heyecanla bekliyoruz.
2.1.1) Onkologlarin en acisiz ve emin yontemle bir daha kucuk kardesimin beyninde bir II. Yumurta-ul Ceviz hadisesi olmasina engel olacaklarini umit ediyorum.
3) Lancaster'a donusumle hareketlenmesi beklene doktora piyasasi, yerini 2 yildir yasadigim evcagzimin ben yokken 4 senelik ivirzivirimla sevdicegin yeni bir eve tasimasiyla mini astim krizlerine birakti. Cunku yeni evimiz, bolca rutubet ve Darwin isimli bir Beagle kopek barindiriyor.
3.1) Vaftiz oglum Darwin'in beni her gordugunde dizginlenemez heyecani, benim hala 'recovery' asamasini atlatamamis kopek fobimi tetikliyor ve minik cigliklar, tik nefes oksurukler, her sabah odadan tuvalete gitmeyi bile benim icin bir adrenalin sporuna donusturuyor.
3.1.1) Bu tik nefeslik ve odanin gotici kadar alaninin 4 yilin esyalariyla her an bir Carsamba Pazari havasi; beni ofise kacmaya iterken... Ne yazik ki 4. yilina salinan doktoramda okul yonetimi beni artik bir ofise layik gormuyor. Dolayisiyla Paris gezisi oncesi, bugun ofisimdeki son gunum. Uc yildir kah binge eatingli sabahlamalarima, kah dellenip makale organize edecegim diye sac bas yolmalarima, cogunlukla ise toplanti sonrasi Belgin Doruk hickiriklarima sahne olan bu akademi yuvasi da ellerimden kayip gidiyor.
3.1.2) Yeni eve alisamamak, ofisimin elimden alinisi, Bursa'da olabilmek icin herseyimi verecek durumda olmam sanki bana Dingiltere'deki zamanimin sonuna yaklastigimi soylerken, hala OluDeniz sakinligindeki, bir turlu caglayamayan doktoram ise (bu noktoda sair supervizorunun sogunkanli bir edayla gitmeni istemiyorum deyisine guzelleme yapiyor) sanki kal der gibi gibi.
3.2) Doktora icin yeniden hipotezler yazmak, yeni arastirmalar dizayn etmek tedirginlik boyutunu yine ter icinde sabaha karsi 4-5 gibi uyanmalara birakmisken, ustune ustluk dunya evinin temeli icin atilan yigma beton kurumadan yapilmasi gereken isler, cikilmasi gereken katlar da var.
4) 18 Ekim'de evlencek pek sevgili arkadasimin dugununde kalinacak oteli 7-8 ay, dugun oncesi gidilecek bekarliga vedanin biletlerini ise 6 ay once almis bulunuyoruz. Bu bekarliga veda icin yarin Paris yollarina dusuyorum zaten. Dugun oncesi vedasi, dugunu, dugun hediyesi derken, kendi nisanima harcadigim parayi sadece bi dugune katilmak icin harcamis bulundum. Gel gor ki, bir an once olsun, sonra duzenimiz kurulsun hirsiyla son derece pragmatik yaklastigim evlilik muessesesine her ne kadar buyuk hayaller gerceklestirme, hasmet gommek pesinde kosmayacagim desem de; 'ama bir kez oluyor/yapiliyor' lanetli cumlecigi(hatta sinsi soru cumlesi aslinda bu ama caktirmiyor) kurtulabilmek icin elimden ne gelir bilemiyorum. Kisitli zaman hayatimin her basarisinda oldugu gibi burada da yanimda olacak diye sadece umidedebiliyorum.
4.1) Doktoranin yetismesi gereken zamani hesap ederken, dugun aradan cikmasi gereken; benimle sakince tezimi yazabilecegim tatli bir Istanbul apartman dairesi arasinda duran karanlik bir seye donusuyor. Sevgilim hep sevgilim. ama dugun 'bir kez oluyor'.. lan bak yine geri geldi. Ama ister bir ister birden fazla olsun, nasil yapilir, na kadar zaman gerekir falan hic kestiremiyorum. Ben cumartesi gunu insanlarla icmece, 2'den fazla insanla sinemaya gitmeyi bile organize etmekten hoslanmayan insanim. Kendim organize ettigim her dogum gunum sirtima yuk oldu; gerim gerim gerildim herkesin keyfi yerinde mi diye. Su nisan hadisesini de atesin ve popodan olunan ignelerin etkisi olunca daha gevsek gevsek gecirdim ama yine insan bir tedirgin oluyor arkadas. Arkadas demisken, o nisan hadisesi de arkadaslarimin benim yapmam gereken seyleri benden daha iyi bilmesi ve yapmasi sayesinde hayat buldu yoksa... cok zordu. Ben ve buyuk organizasyon nanay.
4.2) Gelinlik lazim, davetiye, gun almak lazim, para lazim, ev dosemek lazim. Masa ortulerim var, ceyizimde (ihtiyacim olacaktan olandan cok daha fazlasinin olduguna ise emin gibiyim). Ceyizim bile var. Tencere tava vs aldim bir alisveriste gecen bahar. Ucuzdu, hop alindi. Bitti. Gel gor Kasim'dan Ocak'a dugun olur mu?! Diyorum gelecek ay evlenecek kizin dugunde kalacagim yeri ben 7-8 ay once ayirttim, parasini verdim. Bekarliga vedasi Paris'te,vize falan ayarlandi. Dusun! Ofisimdeki hatunlar 2.5 senedir dugun hazirligi yapiyorlar, hala yetismeyecek diye panikteler. Turk degiller diyorum, gelinlikcilerin eli hizli olur bizim oralarda diyorum, misafir otelde mi kalirmis, komsunun kanepesinin nesi var ayol diyorum, kina gecesi neyine yetmiyor, bir cevizli lokumla bekarliga veda edersin diyorum; sakinlesiyorum.
4.2.1) Dugunu siktir ediyorum sonra; ulan minnos kardesim iyi olur mu? Cok cok iyi olmasini istiyorum, hemen. Hadi bosver dugun sonra olsun. Hoop, tezi ne zaman yazacagim o zaman ben?! OSS'ye hazirlandigim calisma masasinda doktora tezi bana pek makul ve mumkun gorunemiyor. Ingiltere'de kalayim derken; film firil firil donmeye basliyor. Ve ben gerginlikle dolu boncuk terler dokmeye basliyorum.
5) Tum bu debdebenin icinde bir de Paris hadisesi var iste yarin.
5.1) Ha gecen hafta havada durdum. Sahitlerim de var. Bunu soylemeyi unuttum. Ben megersem 'kus'musum. Indoor Skydiving aktivitesinin adrenalin pompasi, yeminle benim su yukaridaki firildak filmin yanindan gecmez. Fena halde eglenceli bir aktiviteydi. Videosundan screen shot alip, havada durdum sahitlerim var fotograflarimi da uretmek ve turetmek bana gorev olsun.
5.2) Yine hipotez yazmak icin, elim acilsin yazi yazmak icin diye basladigim blog; oldu sana destan.
5.2.1) Bagzi insanlar bloglarini daha makul ve amacina uygun kullanabiliyorlar; Orn. Yaratici yazarlik denemeleri, gezi-politika veya edebiyat paylasimlari vb.gibi. Benim herseyim gibi blogumun da ne idugu belirsiz. Teropatik bir amac icin kullanildigini rahatlikla soyleyebilirim. Yaz kagida-at cope gibi kotu duygu ve dusunceler arinma temrini var mesela. Kotu dusuncelerini fiziksel olarak kendinden uzaklastirarak, stresle basetme yontemi. Calisiyormus da; yeni okudum makalesini. Benimki, iyi-kotu-karisik hepsini yaz blog'a. At denize. Sonra okuyup, kafayi daha rahat toparliyorum. Uzaktan kendime bakma imkani veriyor.
6) Gercekten yazmam gereken islere geri donerken, sanirim sessizce bloguma seni seviyorum demek istiyorum.
7) Ama ben dunyada en cok kardesimi sevdim. Bu aralar onu zihnimden cikarabildigim an galiba yok. Kucuk kucuk dedigime de bakilmasin baya sakalli essek kadar adam.
1) Canimcanim kardesim Poloya'ya gitmek hayaleriyle yanip tutusur ve bu hayaline neredeyse kavusmak uzereyken ailemizin sacma Agustos talihsizliklerinden birini yasadi.
1.1.) Cancanim kardesim Polonya'lara kacmadan once, ben bir Nisan cemiyetiyle dunyaevinin kontratini elime alip incelemeye karar verdim. Komedisi cemiyetinde sakli (hastalik, ucuk, yagmur,yuzume yedigim neseli dirsek ile sisen elmacik kemigi-s minik kardesle misafirler gelmeden 1dk once haliyi degistirmeye karar verince oldu bu kaza ) bu nisan hadidesi vuku bulsun diye 1 haftaligina Bursa'dayken atesler icinde yansam da , kendimi 8 yasinda gibi hissedemse de, turk kahvelerini goruculere ikram etmeyi basardim.
1.1.1.) Bu atesler icinde yanma halinde iken, minnos kardesim beni doktora goturdu ve kendi basindaki garip semptomu da doktorla paylasti. Kafasini geriye atinca bas gosteren siddetli bir bas agrisi. Bunu duyan KBB ve devamindaki norolog marifetiyle cekilen MR'lar minik yavrumun beyninde bir yumurta buyuklgunde tumor oldugunu gosterdi.Tam yola cikmadan onceki sabah ise haberini aldik.
2) Nisan cemiyetiyle bertarafina calisilan; ailemizin basinda olduguna inandigim "Agustus'un Laneti" yine kendini gostermisti. Ameliyat tumorun temizlenmesiyle sonuclandi. Zor ve sancili bu surec henuz geride birakilamadi. 1 aylik Bursa'daki nobetim yakin zamanda Doktora cephesinin kaybedilmesi ve son kalelerimin bile unufak olmasi tehlikesi nedeniyle sona erdi. Lancaster'a dondum.
2.1) Minnos kardesim simdi cesitli onkologlarin karar verecegi tedavi beklemekte. Ameliyatin beyninin icinde adeta son hiz cekilen bir halay etkisi birakmasi sebebiyle; herseyi saglama alip cift goruyor. Teke inmesini heyecanla bekliyoruz.
2.1.1) Onkologlarin en acisiz ve emin yontemle bir daha kucuk kardesimin beyninde bir II. Yumurta-ul Ceviz hadisesi olmasina engel olacaklarini umit ediyorum.
3) Lancaster'a donusumle hareketlenmesi beklene doktora piyasasi, yerini 2 yildir yasadigim evcagzimin ben yokken 4 senelik ivirzivirimla sevdicegin yeni bir eve tasimasiyla mini astim krizlerine birakti. Cunku yeni evimiz, bolca rutubet ve Darwin isimli bir Beagle kopek barindiriyor.
3.1) Vaftiz oglum Darwin'in beni her gordugunde dizginlenemez heyecani, benim hala 'recovery' asamasini atlatamamis kopek fobimi tetikliyor ve minik cigliklar, tik nefes oksurukler, her sabah odadan tuvalete gitmeyi bile benim icin bir adrenalin sporuna donusturuyor.
3.1.1) Bu tik nefeslik ve odanin gotici kadar alaninin 4 yilin esyalariyla her an bir Carsamba Pazari havasi; beni ofise kacmaya iterken... Ne yazik ki 4. yilina salinan doktoramda okul yonetimi beni artik bir ofise layik gormuyor. Dolayisiyla Paris gezisi oncesi, bugun ofisimdeki son gunum. Uc yildir kah binge eatingli sabahlamalarima, kah dellenip makale organize edecegim diye sac bas yolmalarima, cogunlukla ise toplanti sonrasi Belgin Doruk hickiriklarima sahne olan bu akademi yuvasi da ellerimden kayip gidiyor.
3.1.2) Yeni eve alisamamak, ofisimin elimden alinisi, Bursa'da olabilmek icin herseyimi verecek durumda olmam sanki bana Dingiltere'deki zamanimin sonuna yaklastigimi soylerken, hala OluDeniz sakinligindeki, bir turlu caglayamayan doktoram ise (bu noktoda sair supervizorunun sogunkanli bir edayla gitmeni istemiyorum deyisine guzelleme yapiyor) sanki kal der gibi gibi.
3.2) Doktora icin yeniden hipotezler yazmak, yeni arastirmalar dizayn etmek tedirginlik boyutunu yine ter icinde sabaha karsi 4-5 gibi uyanmalara birakmisken, ustune ustluk dunya evinin temeli icin atilan yigma beton kurumadan yapilmasi gereken isler, cikilmasi gereken katlar da var.
4) 18 Ekim'de evlencek pek sevgili arkadasimin dugununde kalinacak oteli 7-8 ay, dugun oncesi gidilecek bekarliga vedanin biletlerini ise 6 ay once almis bulunuyoruz. Bu bekarliga veda icin yarin Paris yollarina dusuyorum zaten. Dugun oncesi vedasi, dugunu, dugun hediyesi derken, kendi nisanima harcadigim parayi sadece bi dugune katilmak icin harcamis bulundum. Gel gor ki, bir an once olsun, sonra duzenimiz kurulsun hirsiyla son derece pragmatik yaklastigim evlilik muessesesine her ne kadar buyuk hayaller gerceklestirme, hasmet gommek pesinde kosmayacagim desem de; 'ama bir kez oluyor/yapiliyor' lanetli cumlecigi(hatta sinsi soru cumlesi aslinda bu ama caktirmiyor) kurtulabilmek icin elimden ne gelir bilemiyorum. Kisitli zaman hayatimin her basarisinda oldugu gibi burada da yanimda olacak diye sadece umidedebiliyorum.
4.1) Doktoranin yetismesi gereken zamani hesap ederken, dugun aradan cikmasi gereken; benimle sakince tezimi yazabilecegim tatli bir Istanbul apartman dairesi arasinda duran karanlik bir seye donusuyor. Sevgilim hep sevgilim. ama dugun 'bir kez oluyor'.. lan bak yine geri geldi. Ama ister bir ister birden fazla olsun, nasil yapilir, na kadar zaman gerekir falan hic kestiremiyorum. Ben cumartesi gunu insanlarla icmece, 2'den fazla insanla sinemaya gitmeyi bile organize etmekten hoslanmayan insanim. Kendim organize ettigim her dogum gunum sirtima yuk oldu; gerim gerim gerildim herkesin keyfi yerinde mi diye. Su nisan hadisesini de atesin ve popodan olunan ignelerin etkisi olunca daha gevsek gevsek gecirdim ama yine insan bir tedirgin oluyor arkadas. Arkadas demisken, o nisan hadisesi de arkadaslarimin benim yapmam gereken seyleri benden daha iyi bilmesi ve yapmasi sayesinde hayat buldu yoksa... cok zordu. Ben ve buyuk organizasyon nanay.
4.2) Gelinlik lazim, davetiye, gun almak lazim, para lazim, ev dosemek lazim. Masa ortulerim var, ceyizimde (ihtiyacim olacaktan olandan cok daha fazlasinin olduguna ise emin gibiyim). Ceyizim bile var. Tencere tava vs aldim bir alisveriste gecen bahar. Ucuzdu, hop alindi. Bitti. Gel gor Kasim'dan Ocak'a dugun olur mu?! Diyorum gelecek ay evlenecek kizin dugunde kalacagim yeri ben 7-8 ay once ayirttim, parasini verdim. Bekarliga vedasi Paris'te,vize falan ayarlandi. Dusun! Ofisimdeki hatunlar 2.5 senedir dugun hazirligi yapiyorlar, hala yetismeyecek diye panikteler. Turk degiller diyorum, gelinlikcilerin eli hizli olur bizim oralarda diyorum, misafir otelde mi kalirmis, komsunun kanepesinin nesi var ayol diyorum, kina gecesi neyine yetmiyor, bir cevizli lokumla bekarliga veda edersin diyorum; sakinlesiyorum.
4.2.1) Dugunu siktir ediyorum sonra; ulan minnos kardesim iyi olur mu? Cok cok iyi olmasini istiyorum, hemen. Hadi bosver dugun sonra olsun. Hoop, tezi ne zaman yazacagim o zaman ben?! OSS'ye hazirlandigim calisma masasinda doktora tezi bana pek makul ve mumkun gorunemiyor. Ingiltere'de kalayim derken; film firil firil donmeye basliyor. Ve ben gerginlikle dolu boncuk terler dokmeye basliyorum.
5) Tum bu debdebenin icinde bir de Paris hadisesi var iste yarin.
5.1) Ha gecen hafta havada durdum. Sahitlerim de var. Bunu soylemeyi unuttum. Ben megersem 'kus'musum. Indoor Skydiving aktivitesinin adrenalin pompasi, yeminle benim su yukaridaki firildak filmin yanindan gecmez. Fena halde eglenceli bir aktiviteydi. Videosundan screen shot alip, havada durdum sahitlerim var fotograflarimi da uretmek ve turetmek bana gorev olsun.
5.2) Yine hipotez yazmak icin, elim acilsin yazi yazmak icin diye basladigim blog; oldu sana destan.
5.2.1) Bagzi insanlar bloglarini daha makul ve amacina uygun kullanabiliyorlar; Orn. Yaratici yazarlik denemeleri, gezi-politika veya edebiyat paylasimlari vb.gibi. Benim herseyim gibi blogumun da ne idugu belirsiz. Teropatik bir amac icin kullanildigini rahatlikla soyleyebilirim. Yaz kagida-at cope gibi kotu duygu ve dusunceler arinma temrini var mesela. Kotu dusuncelerini fiziksel olarak kendinden uzaklastirarak, stresle basetme yontemi. Calisiyormus da; yeni okudum makalesini. Benimki, iyi-kotu-karisik hepsini yaz blog'a. At denize. Sonra okuyup, kafayi daha rahat toparliyorum. Uzaktan kendime bakma imkani veriyor.
6) Gercekten yazmam gereken islere geri donerken, sanirim sessizce bloguma seni seviyorum demek istiyorum.
7) Ama ben dunyada en cok kardesimi sevdim. Bu aralar onu zihnimden cikarabildigim an galiba yok. Kucuk kucuk dedigime de bakilmasin baya sakalli essek kadar adam.
8 Temmuz 2013 Pazartesi
James Bond tingirdiyor Iskandinav gecelerime
Hayatinda saatlerinin ciddiye alinir bir kismini seyahat etmek hayallerine gark etmis biri icin, ben hic gezmedim ya lan! Gezemedim demek bile ayip geliyor, cunku mevzu muhtemelen benim koca gotlulugum. Elbet maddi veya manevi mini engeller olmustur fakat bu engeller asilamaz degillerdi. Gun oldu, gece bitti ben o engellere alistim herhalde, simdilik yasadigim iki ulkeden baska yer gormedim. Ingilere'deki azinliga ait ozerk ulkeleri saymiyorum. Sirf liste sissin diye onlari saymayi kendime, saymamayi ise cogulcu siyaset anlayisima sigdiramiyorum. Ikilemdeyim. Buz gibi gecen kis, henuz onceki gun 20 derecelere ulasmaya karar verdi. Gozum acildi, yuzum guldu. Bu senenin tatilini, pek de tatli Bodrum sularinda eda etsem de aklim, zihnim vicdanim Taksim'de, cabam ise yanimda gezdirdigim Ingiliz arkadaslarin Gumbet'ten tek parca cikmalariydi. O tatili oylece yedik. Sadece arkadaslari Turkiye'ye getirdim basligi altinda guzel fakat; ulkenin icinden gectigi gunleri hesaba katinca, sirtimda koca bir yuke donusmus bir tatildi.
Bunca gezme askina akademiden medet ummus, kongreleri falan alet ederim diye gaza gelmistim doktoranin basinda. Gel gor ki, doktora da istenilen randimanda gitmeyince, el kol biraz yamulmus, katilinilan kongreler yine (saglam sunumlar da yaptim aslinda ama) Istanbul ve Newcastle gibi kisir bir rotada kalmisti.
Ilk kez TR-UK mekiginden kendimi firlattim ve sevdicekle Stockholm'e geldim. Bugun ayak bastik ve benim ulkeye yanasirken ki heyecanim evlere senlikti. Tepeden yillarca gormek istedigim fiyord'lari, minnos adaciklari, suyun ustunde serpinti gibi gormek beni bir gaza getirdi ki o kadar olur.
Yolculuk esnasinda, yan koltukta oturan akademisyen ablanin (sosyal psikoloji de profesor oldugunu, okuduklarina goz atarken farkettim) yazip cizmesi bile oyle gaza getirdi ki, oturdum bi kac paragraf ben bile yazdim bu ara yazdigim bolumlere.
Benim komik motivasyonum bir yana, guzel bir sehir burasi. Herkes acayip iyi Ingilizce konusuyor, hatta burada kullanmak icin telefon hatti almak icin gittigimiz dukkandaki cocuk, Ingiltere'dekilerden daha net ve acik bir bicimde acikladi tum prosedurleri.
Bana animsattigi kadariyla coskun kahve sevgileri, dondurma asklari, adeta bir italyan filminden firlamis gibi ama cok yakismis, ustlerine cuk oturmus. Acaba aksam hava ne kadar kararacak diye dusunurken, baya bir alacakaranlik coktu, ayaklara inen kara sularla birlikte. Deniz mahsulunu yemeden olmaz deyip, somonlarini patateslerini de mideye indirdik bugunluk.
Yarin kongre baslayacak, ben kendimi bilimin neseli kucagina atacagim ama it gibi yurumeye elbette devam. Nihayetinde Umut'u da uyardigim gibi, muhtemelen bir daha Stockholm'e ancak ben nobel almaya geldigimde bir ugrariz, malum ben henuz 2.ulkedeyken, tur bindirmek zor, ama cok gezmek gereken yerler var. Simdilik kita avrupasini menapoz'a birakayim, daha fantastik destinasyonlar edineyim diye, hayallarimi dantel orer gibi, ince ince kurup duruyorum.
Gunun en bomba olayi ise, mahalle arasi bir supermarketten cikip, sapa bir ara sokaktayken basimiza geldi. Yarinki kahvalti vs gibi yeme icme islerini ev ekonomisi 101 prensiplerine uygun halledebilmek icin ekmek, peynir, salam, icecek vs. alisverisi icin bir market bulduk, sekerli olmayan ekmek almak icin Isvecli bir dedeyle hosbes edip, lan dana ne lan, diye akilli telefonlar ve sozluklerle cengeyledik yenildik. Isimiz bitti, aldiklarimizi sevdicegin cantasina gommek icin, bir ara sokakta tum turklugumuzle kikirdarken, bombos sokakta karsidan bir cift yurumeye basladi. Ciftin erkek olaninin psikoloji birinci sinifta aldigim felsefeye girisi dersimin hocasi olmasi, onun da beni tanimasiyla hos besle sonuclandi. Bu olayla birlikte benim aslinda dunyada sadece 300 kisi oldugumuz, dunyanin buyuklugu ve nufusun aslinda buyuk bir yalandan ibaret oldugu inancim pekisti.
Sonra biz yine saskin saskin yuruduk, otele geldik; TV'de James Bond vardi, katir kutur dovusup duruyor hala sagolsun. Mr. Bond, Ben Cansu, sevgilim Umut ve Radisonn Blu otelin sinirsiz wi-fi'yi sevgiyle sarmalandik, evde gibi hissediyoruz kendimizi. Su an bir brosur okuma yarismasina icabet etmem gerekiyor.
Isvec'cemi de olusturmak adina calismalarim basladi,: Rea: Indirim:Sale; Apoteket;Eczane; Fisk: Fish: balik.. Hic fena gitmiyorum bence.He bi de -ar, -er cogul eki. Bknz. Fisker.. :D
Saygilar, sevgiler!
Bunca gezme askina akademiden medet ummus, kongreleri falan alet ederim diye gaza gelmistim doktoranin basinda. Gel gor ki, doktora da istenilen randimanda gitmeyince, el kol biraz yamulmus, katilinilan kongreler yine (saglam sunumlar da yaptim aslinda ama) Istanbul ve Newcastle gibi kisir bir rotada kalmisti.
Ilk kez TR-UK mekiginden kendimi firlattim ve sevdicekle Stockholm'e geldim. Bugun ayak bastik ve benim ulkeye yanasirken ki heyecanim evlere senlikti. Tepeden yillarca gormek istedigim fiyord'lari, minnos adaciklari, suyun ustunde serpinti gibi gormek beni bir gaza getirdi ki o kadar olur.
Yolculuk esnasinda, yan koltukta oturan akademisyen ablanin (sosyal psikoloji de profesor oldugunu, okuduklarina goz atarken farkettim) yazip cizmesi bile oyle gaza getirdi ki, oturdum bi kac paragraf ben bile yazdim bu ara yazdigim bolumlere.
Benim komik motivasyonum bir yana, guzel bir sehir burasi. Herkes acayip iyi Ingilizce konusuyor, hatta burada kullanmak icin telefon hatti almak icin gittigimiz dukkandaki cocuk, Ingiltere'dekilerden daha net ve acik bir bicimde acikladi tum prosedurleri.
Bana animsattigi kadariyla coskun kahve sevgileri, dondurma asklari, adeta bir italyan filminden firlamis gibi ama cok yakismis, ustlerine cuk oturmus. Acaba aksam hava ne kadar kararacak diye dusunurken, baya bir alacakaranlik coktu, ayaklara inen kara sularla birlikte. Deniz mahsulunu yemeden olmaz deyip, somonlarini patateslerini de mideye indirdik bugunluk.
Yarin kongre baslayacak, ben kendimi bilimin neseli kucagina atacagim ama it gibi yurumeye elbette devam. Nihayetinde Umut'u da uyardigim gibi, muhtemelen bir daha Stockholm'e ancak ben nobel almaya geldigimde bir ugrariz, malum ben henuz 2.ulkedeyken, tur bindirmek zor, ama cok gezmek gereken yerler var. Simdilik kita avrupasini menapoz'a birakayim, daha fantastik destinasyonlar edineyim diye, hayallarimi dantel orer gibi, ince ince kurup duruyorum.
Gunun en bomba olayi ise, mahalle arasi bir supermarketten cikip, sapa bir ara sokaktayken basimiza geldi. Yarinki kahvalti vs gibi yeme icme islerini ev ekonomisi 101 prensiplerine uygun halledebilmek icin ekmek, peynir, salam, icecek vs. alisverisi icin bir market bulduk, sekerli olmayan ekmek almak icin Isvecli bir dedeyle hosbes edip, lan dana ne lan, diye akilli telefonlar ve sozluklerle cengeyledik yenildik. Isimiz bitti, aldiklarimizi sevdicegin cantasina gommek icin, bir ara sokakta tum turklugumuzle kikirdarken, bombos sokakta karsidan bir cift yurumeye basladi. Ciftin erkek olaninin psikoloji birinci sinifta aldigim felsefeye girisi dersimin hocasi olmasi, onun da beni tanimasiyla hos besle sonuclandi. Bu olayla birlikte benim aslinda dunyada sadece 300 kisi oldugumuz, dunyanin buyuklugu ve nufusun aslinda buyuk bir yalandan ibaret oldugu inancim pekisti.
Sonra biz yine saskin saskin yuruduk, otele geldik; TV'de James Bond vardi, katir kutur dovusup duruyor hala sagolsun. Mr. Bond, Ben Cansu, sevgilim Umut ve Radisonn Blu otelin sinirsiz wi-fi'yi sevgiyle sarmalandik, evde gibi hissediyoruz kendimizi. Su an bir brosur okuma yarismasina icabet etmem gerekiyor.
Isvec'cemi de olusturmak adina calismalarim basladi,: Rea: Indirim:Sale; Apoteket;Eczane; Fisk: Fish: balik.. Hic fena gitmiyorum bence.He bi de -ar, -er cogul eki. Bknz. Fisker.. :D
Saygilar, sevgiler!
5 Temmuz 2013 Cuma
Kendi derinde!
Insanin kendi icinde mutlu olmasi ne demek? 'Kendinle mutlu olabilmek' deyimini ele alalim farzi mahal. Mutluluk icin baska bir kaynak aramamak mi ? "Vay anam babam ben ne tadindan yenmez insanim" diye mi mutlu oluyorsun? Hani varligin oylesine dehsetli ki onunla mutlu olsan; sana yeter -mi (?!). Yoksa, mutluluk sana goz kirpiyor 'uzaklarda arama cunku ben icindeyim, taht kurmusum kalbine, en guzel yerindeyim' diye radyodan sarki fali falan mi yolluyor? Ya da mutluluk icinde sakli, fakat sen oylesine bir dingilsin ki, gozun hep disarida; baska bir mutluluk kaynagi ariyorsun. Sabirli bir madenci gibi icinde arasan mutlulugu oysa, yuzun gulecek belki.
'Kendi deri(si)nde mutlu olmak' diye bir chicken translation var mesela. Gavurun 'kendi teninin altinda/icinde huzurun varsa, iste huzur o zaman var' denebilecek lafini dumduzlek cevirmek oluyor. Asli: "in your (own) skin". Belki mutlulugu/ huzuru derinde dahi hissetmek diye kullanan gavur-ehli de cikmistir.
Mutlulugu neremizde veya neremizle hissediyoruz? Icimizde ise, bulmaya calisirken nasil bir projeksiyon uygulanabilir?
Hayatimin X'inden cok memnunum; X yanim cok mutlu ama Y'den yana yuzum gulmedi; 'o hizada biraz mutsuzluluga denk gelebilirsiniz' diye uyari levhasi koymak mumkun mu? Mumkunse eger, bu durum 'Riya-Olcer'de kac basar? Bu mutlugu bolgelere ayirma durumu , ic-dis meselesinden ayri dusunulebilir.
Ic-dis mutluluk kavrami, bolgesel mutluluk basligi altinda da incelenebilir.
-Kendi kendine mutlu olmak?
-Kendi-n-le mutlu olmak?
-Kendi -y-le mutlu olmak?
-Kendi icinde mutlu olmak?
-Kendi derinde/tenine mutlu olmak?
-Ben-kendi-m olarak mutlu olmak?!
Dilbiglisi yonunden en saibeli olan sonuncusu. Mutluluk oyle sana vurup gelince, 'aa mutluyum' dedigin birsey degil. Fakat, sorunca soyleyecegin en makul laf 'Mutluyum'- ben kendim bizzat mutluyum.
Ben mutlulugu bulmus bir insanim veya ben kendi icinde (ve digerleri) mutlu olanim dersen; ensene dogru tatli bir saplak iyi gelir bence.
Ha bir de, digerleri mutsuzluk kaynagi da; sen 'kendinle' mutlu olursan mutluluk gelir hep seni bulur tadinda rezil doktrinler neden var, ayiptir sormasi. Aranip da bulunmasi, lokasyonu belirlenmesi gereken birsey gibi davranmazsak, yoresel/bolgesel baglarindan koparip, mutlulugun jeopolitik onemi azaltsak; daha az mutsuz olmaz miyiz ?
Memleketin de jeopolitik onemi azaltsak mesela, yine insanlar daha mutlu (ya da daha az mutsuz) olur bence. Basimiza ne geliyorsa hep bu fazla onemli olmaktan, fazla onemsemekten geliyor. Kendimi onemsedigimden soyledim bir araba lafi burda,evet. Politikacilar ironik olmus. Benimkileri kimse onemsemeyiverir, odesiriz diye dusundum.
Mutlulugu cagristiran resimleri/imajlari vardir degil mi herkesin kafasinda? "Oradaymisim gibi dusunursem, kesin mutluluk hissi gelir" sinsilikleri...Mutlulugu zaman/mekan duzlemine indirgedim yine, laflarimi kepceyle yedim. Olsun! Kimseye riyakar degilim demedim ben. Bakinca mutluluk gelir umidiyle, eti kediye yukledim, dis mihraklara guvendim.
'Kendi deri(si)nde mutlu olmak' diye bir chicken translation var mesela. Gavurun 'kendi teninin altinda/icinde huzurun varsa, iste huzur o zaman var' denebilecek lafini dumduzlek cevirmek oluyor. Asli: "in your (own) skin". Belki mutlulugu/ huzuru derinde dahi hissetmek diye kullanan gavur-ehli de cikmistir.
Mutlulugu neremizde veya neremizle hissediyoruz? Icimizde ise, bulmaya calisirken nasil bir projeksiyon uygulanabilir?
Hayatimin X'inden cok memnunum; X yanim cok mutlu ama Y'den yana yuzum gulmedi; 'o hizada biraz mutsuzluluga denk gelebilirsiniz' diye uyari levhasi koymak mumkun mu? Mumkunse eger, bu durum 'Riya-Olcer'de kac basar? Bu mutlugu bolgelere ayirma durumu , ic-dis meselesinden ayri dusunulebilir.
Ic-dis mutluluk kavrami, bolgesel mutluluk basligi altinda da incelenebilir.
-Kendi kendine mutlu olmak?
-Kendi-n-le mutlu olmak?
-Kendi -y-le mutlu olmak?
-Kendi icinde mutlu olmak?
-Kendi derinde/tenine mutlu olmak?
-Ben-kendi-m olarak mutlu olmak?!
Dilbiglisi yonunden en saibeli olan sonuncusu. Mutluluk oyle sana vurup gelince, 'aa mutluyum' dedigin birsey degil. Fakat, sorunca soyleyecegin en makul laf 'Mutluyum'- ben kendim bizzat mutluyum.
Ben mutlulugu bulmus bir insanim veya ben kendi icinde (ve digerleri) mutlu olanim dersen; ensene dogru tatli bir saplak iyi gelir bence.
Ha bir de, digerleri mutsuzluk kaynagi da; sen 'kendinle' mutlu olursan mutluluk gelir hep seni bulur tadinda rezil doktrinler neden var, ayiptir sormasi. Aranip da bulunmasi, lokasyonu belirlenmesi gereken birsey gibi davranmazsak, yoresel/bolgesel baglarindan koparip, mutlulugun jeopolitik onemi azaltsak; daha az mutsuz olmaz miyiz ?
Memleketin de jeopolitik onemi azaltsak mesela, yine insanlar daha mutlu (ya da daha az mutsuz) olur bence. Basimiza ne geliyorsa hep bu fazla onemli olmaktan, fazla onemsemekten geliyor. Kendimi onemsedigimden soyledim bir araba lafi burda,evet. Politikacilar ironik olmus. Benimkileri kimse onemsemeyiverir, odesiriz diye dusundum.
Mutlulugu cagristiran resimleri/imajlari vardir degil mi herkesin kafasinda? "Oradaymisim gibi dusunursem, kesin mutluluk hissi gelir" sinsilikleri...Mutlulugu zaman/mekan duzlemine indirgedim yine, laflarimi kepceyle yedim. Olsun! Kimseye riyakar degilim demedim ben. Bakinca mutluluk gelir umidiyle, eti kediye yukledim, dis mihraklara guvendim.
19 Mayıs 2013 Pazar
Geri Donmek Inan Isten Degil; Hani var ya?!
Oturup dusundum, ben neden bu 'blog'u yazmaya baslamistim diye. Gunler gecti, dun itibariyle yasim 27'ye vurdu. Blog'da odev mahiyetinde ancak cok emek verilerek yazilmis islerle, adeta bir zihin ishalinin urunu yazilar mevcut. Beni bu minvalde seyler yazmaya iten saniyorum ki, vakti zamaninda Mario Levi'den tadina doyamadan aldigim 'Yaratici Yazarlik' dersinin arta kalan tozu topragi idi. Isi insanlari anlamak ve bunu da bilimsel bir cercevede arastirip yazmak olan bir taze isem de, daha da korpelik hayalim hep yazmaktan gecmisti. Kendimde o disiplini bulamayacagimdan habersiz gunlerde, hirsimi almak uzere blog isine bulastim. Bugunlere daha mesleki ve ciddi isler icin de blog isine gireyim diye dusunurken, aslinda buraya kustuklarimin da kuyemet deger olduklarini iddia edesim geldi. 9'un bile uc kati olmus bir insan olunca artik, belli bir anlam ifade eden isler yapmam gerekiyor gibi geliyor bana. Konulu yazmaya baslayacagim yakinda. Bu yazinin konusu, kendimi temize cekmek olsun. Hicte bilimsel olmayan bir perspektiften ama yaraticiligimi kamcilamaya gayretli bir takim yazma denemeleri yapilabilir. Yazmaya dair yazdigimi varsayiyorum.
Gectigimiz Sali gunu, Gatehouse of Fleet adli bir Iskoc sinir koyunde idim. Hayatimin en romantik araba gezmesinde tasli, yuzuklu 'ziynet kiymeti bilir'* bir kadin olmaya calisirken, sarji biten telefonlarla yollarda kaybolma olasiligi ortaya cikti. Denk geldi ki, bir pub'in sahibesinin sarj aleti birimizin telefonunu sarj ederken, benim yanimdaki kitabin arkasindaki bos sayfaya da mini krokiler ve hatirlatmalar yazdik. Ola ki telefonun sarji yine dayanmazsa diye dusunerek. Dunya guzeli 66 model kirmizi Spidey'e bindigimizde mor kitabimi elime aldim mi almadim mi hatirlamiyorum cunku telefonun sarji yetti. Ama ben kitabimi sanirim, Bank of Gatehouse Pub'da biraktim. Inci Aral'in Uykusuzlar'i yarisi okunmus, en arka sayfasinda motoryollarinin isimleri ve resimleri ile bizim Ingiliz usulunce nisanladigimizin minik notuda beraberinde kayboluverdi. Ya arabada dustu, ya ben sarj aleti bulmanin sevincinin de etkisiyle kitabimi barin ustunde birakiverdim. Umidim, belki adim goren biri beni facebookta bulur diye. Elin Iskoc'u Turkce kitabi ne yapsin degil mi? Uykusuzlar simdi kimbilir nerelerde.
* "Kadinligini hissettikce, ziynetin de kiymetini bilirsin." diye bir laf etti Bursa'da bir kuyumcu. Aklimi aldi bana verdigi bu ayarla. Basit bir soru sormak icin girmistim, bir kac taki vs gosterdi, ben habire daha kucuk, daha minik, daha degersiz diye kivranip, sevmiyorum ben pek falan dedikce; yilin ayarini verdi. Artik her min ziynet aninda kadinligimi tekrar tekrar sorguluyorum. Bunun hakkinda daha dehsetli yazasim var, unutmamak icin buraya dipnot koyuyorum.
Gectigimiz Sali gunu, Gatehouse of Fleet adli bir Iskoc sinir koyunde idim. Hayatimin en romantik araba gezmesinde tasli, yuzuklu 'ziynet kiymeti bilir'* bir kadin olmaya calisirken, sarji biten telefonlarla yollarda kaybolma olasiligi ortaya cikti. Denk geldi ki, bir pub'in sahibesinin sarj aleti birimizin telefonunu sarj ederken, benim yanimdaki kitabin arkasindaki bos sayfaya da mini krokiler ve hatirlatmalar yazdik. Ola ki telefonun sarji yine dayanmazsa diye dusunerek. Dunya guzeli 66 model kirmizi Spidey'e bindigimizde mor kitabimi elime aldim mi almadim mi hatirlamiyorum cunku telefonun sarji yetti. Ama ben kitabimi sanirim, Bank of Gatehouse Pub'da biraktim. Inci Aral'in Uykusuzlar'i yarisi okunmus, en arka sayfasinda motoryollarinin isimleri ve resimleri ile bizim Ingiliz usulunce nisanladigimizin minik notuda beraberinde kayboluverdi. Ya arabada dustu, ya ben sarj aleti bulmanin sevincinin de etkisiyle kitabimi barin ustunde birakiverdim. Umidim, belki adim goren biri beni facebookta bulur diye. Elin Iskoc'u Turkce kitabi ne yapsin degil mi? Uykusuzlar simdi kimbilir nerelerde.
* "Kadinligini hissettikce, ziynetin de kiymetini bilirsin." diye bir laf etti Bursa'da bir kuyumcu. Aklimi aldi bana verdigi bu ayarla. Basit bir soru sormak icin girmistim, bir kac taki vs gosterdi, ben habire daha kucuk, daha minik, daha degersiz diye kivranip, sevmiyorum ben pek falan dedikce; yilin ayarini verdi. Artik her min ziynet aninda kadinligimi tekrar tekrar sorguluyorum. Bunun hakkinda daha dehsetli yazasim var, unutmamak icin buraya dipnot koyuyorum.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)