8 Temmuz 2013 Pazartesi

James Bond tingirdiyor Iskandinav gecelerime

Hayatinda saatlerinin ciddiye alinir bir kismini seyahat etmek hayallerine gark etmis biri icin, ben hic gezmedim ya lan! Gezemedim demek bile ayip geliyor, cunku mevzu muhtemelen benim  koca gotlulugum.  Elbet maddi veya manevi mini engeller olmustur fakat bu engeller asilamaz degillerdi. Gun oldu, gece bitti ben o engellere alistim herhalde, simdilik yasadigim iki ulkeden baska yer gormedim. Ingilere'deki azinliga ait ozerk ulkeleri saymiyorum. Sirf liste sissin diye onlari saymayi kendime, saymamayi ise cogulcu siyaset anlayisima sigdiramiyorum. Ikilemdeyim. Buz gibi gecen kis, henuz onceki gun 20 derecelere ulasmaya karar verdi. Gozum acildi, yuzum guldu. Bu senenin tatilini, pek de tatli Bodrum sularinda eda etsem de aklim, zihnim vicdanim Taksim'de, cabam ise yanimda gezdirdigim Ingiliz arkadaslarin Gumbet'ten tek parca cikmalariydi. O tatili oylece yedik. Sadece arkadaslari Turkiye'ye getirdim basligi altinda guzel fakat; ulkenin icinden gectigi gunleri hesaba katinca, sirtimda koca bir yuke donusmus bir tatildi.
Bunca gezme askina akademiden medet ummus, kongreleri falan alet ederim diye gaza gelmistim doktoranin basinda. Gel gor ki, doktora da istenilen randimanda gitmeyince, el kol biraz yamulmus, katilinilan kongreler yine (saglam sunumlar da yaptim aslinda ama) Istanbul ve Newcastle gibi kisir bir rotada kalmisti.
Ilk kez TR-UK mekiginden kendimi firlattim ve sevdicekle Stockholm'e geldim. Bugun ayak bastik ve benim ulkeye yanasirken ki heyecanim evlere senlikti. Tepeden yillarca gormek istedigim fiyord'lari, minnos adaciklari, suyun ustunde serpinti gibi gormek beni bir gaza getirdi ki o kadar olur.
Yolculuk esnasinda, yan koltukta oturan akademisyen ablanin (sosyal psikoloji de profesor oldugunu, okuduklarina goz atarken farkettim) yazip cizmesi bile oyle gaza getirdi ki, oturdum bi kac paragraf ben bile yazdim bu ara yazdigim bolumlere.
Benim komik motivasyonum bir yana, guzel bir sehir burasi. Herkes acayip iyi  Ingilizce konusuyor, hatta burada kullanmak icin telefon hatti almak icin gittigimiz dukkandaki cocuk, Ingiltere'dekilerden daha net ve acik bir bicimde acikladi tum prosedurleri.
Bana animsattigi kadariyla coskun kahve sevgileri, dondurma asklari, adeta bir italyan filminden firlamis gibi ama cok yakismis, ustlerine cuk oturmus. Acaba aksam hava ne kadar kararacak diye dusunurken, baya bir alacakaranlik coktu, ayaklara inen kara sularla birlikte. Deniz mahsulunu yemeden olmaz deyip, somonlarini patateslerini de mideye indirdik bugunluk.
Yarin kongre baslayacak, ben kendimi bilimin neseli kucagina atacagim ama it gibi yurumeye elbette devam. Nihayetinde Umut'u da uyardigim gibi, muhtemelen bir daha Stockholm'e ancak ben nobel almaya geldigimde bir ugrariz, malum ben henuz 2.ulkedeyken, tur bindirmek zor, ama cok gezmek gereken yerler var. Simdilik kita avrupasini menapoz'a birakayim, daha fantastik destinasyonlar edineyim diye, hayallarimi dantel orer gibi, ince ince kurup duruyorum.
Gunun en bomba olayi ise, mahalle arasi  bir supermarketten cikip, sapa bir ara sokaktayken basimiza geldi. Yarinki kahvalti vs gibi yeme icme islerini ev ekonomisi 101 prensiplerine uygun halledebilmek icin ekmek, peynir, salam, icecek vs. alisverisi icin bir market bulduk, sekerli olmayan ekmek almak icin Isvecli bir dedeyle hosbes edip, lan dana ne lan, diye akilli telefonlar ve sozluklerle cengeyledik yenildik. Isimiz bitti, aldiklarimizi sevdicegin cantasina gommek icin, bir ara sokakta tum turklugumuzle kikirdarken, bombos sokakta karsidan bir cift yurumeye basladi. Ciftin erkek olaninin psikoloji birinci sinifta aldigim felsefeye girisi dersimin hocasi olmasi, onun da beni tanimasiyla hos besle sonuclandi. Bu olayla birlikte benim aslinda dunyada sadece 300 kisi oldugumuz, dunyanin buyuklugu ve nufusun aslinda buyuk bir yalandan ibaret oldugu inancim pekisti.
Sonra biz yine saskin saskin yuruduk, otele geldik; TV'de James Bond vardi, katir kutur dovusup duruyor hala sagolsun. Mr. Bond, Ben Cansu, sevgilim Umut ve Radisonn Blu otelin sinirsiz wi-fi'yi sevgiyle sarmalandik, evde gibi hissediyoruz kendimizi. Su an bir brosur okuma yarismasina icabet etmem gerekiyor.
Isvec'cemi de olusturmak adina calismalarim basladi,: Rea: Indirim:Sale; Apoteket;Eczane; Fisk: Fish: balik.. Hic fena gitmiyorum bence.He bi de -ar, -er cogul eki. Bknz. Fisker.. :D

Saygilar, sevgiler!









5 Temmuz 2013 Cuma

Kendi derinde!

Insanin kendi icinde mutlu olmasi  ne demek? 'Kendinle mutlu olabilmek' deyimini ele alalim farzi mahal. Mutluluk icin baska bir kaynak aramamak mi ?  "Vay anam babam ben ne tadindan yenmez insanim" diye mi mutlu oluyorsun? Hani varligin oylesine dehsetli ki onunla mutlu olsan; sana yeter -mi (?!). Yoksa, mutluluk sana goz kirpiyor 'uzaklarda arama cunku ben icindeyim, taht kurmusum kalbine, en guzel yerindeyim' diye radyodan sarki fali falan mi yolluyor?  Ya da mutluluk icinde sakli, fakat sen oylesine bir dingilsin ki,  gozun hep disarida; baska bir mutluluk kaynagi ariyorsun. Sabirli bir madenci gibi icinde arasan mutlulugu oysa, yuzun gulecek belki.
'Kendi deri(si)nde mutlu olmak' diye bir chicken translation var mesela. Gavurun 'kendi teninin altinda/icinde huzurun varsa, iste huzur o zaman var' denebilecek  lafini dumduzlek cevirmek oluyor. Asli: "in your (own) skin". Belki mutlulugu/ huzuru derinde dahi hissetmek diye  kullanan gavur-ehli de cikmistir.
Mutlulugu neremizde veya neremizle hissediyoruz? Icimizde ise, bulmaya calisirken nasil bir projeksiyon uygulanabilir?
Hayatimin X'inden cok memnunum; X yanim cok mutlu ama Y'den yana yuzum gulmedi; 'o hizada biraz mutsuzluluga denk gelebilirsiniz' diye uyari levhasi koymak mumkun mu? Mumkunse eger, bu durum 'Riya-Olcer'de kac basar? Bu mutlugu bolgelere ayirma durumu , ic-dis meselesinden ayri dusunulebilir.
Ic-dis mutluluk kavrami, bolgesel mutluluk basligi altinda da incelenebilir.
-Kendi kendine mutlu olmak?
-Kendi-n-le mutlu olmak?
-Kendi -y-le mutlu olmak?
-Kendi icinde mutlu olmak?
-Kendi derinde/tenine mutlu olmak?
-Ben-kendi-m olarak mutlu olmak?!
Dilbiglisi yonunden en saibeli olan sonuncusu. Mutluluk oyle sana vurup gelince, 'aa mutluyum' dedigin birsey degil. Fakat, sorunca soyleyecegin en makul laf 'Mutluyum'- ben kendim bizzat mutluyum.
Ben mutlulugu bulmus bir insanim veya ben kendi icinde (ve digerleri) mutlu olanim dersen;  ensene dogru  tatli bir saplak iyi gelir bence.
Ha bir de, digerleri mutsuzluk kaynagi  da; sen 'kendinle' mutlu olursan mutluluk gelir hep seni bulur tadinda rezil doktrinler neden var, ayiptir sormasi. Aranip da bulunmasi, lokasyonu belirlenmesi gereken birsey gibi davranmazsak, yoresel/bolgesel baglarindan koparip, mutlulugun jeopolitik onemi azaltsak; daha az mutsuz olmaz miyiz ?
Memleketin de jeopolitik onemi azaltsak mesela, yine insanlar daha mutlu (ya da daha az mutsuz) olur bence. Basimiza ne geliyorsa  hep bu fazla onemli olmaktan, fazla onemsemekten geliyor. Kendimi onemsedigimden soyledim bir araba lafi burda,evet. Politikacilar ironik olmus. Benimkileri  kimse onemsemeyiverir, odesiriz diye dusundum.
Mutlulugu cagristiran resimleri/imajlari vardir degil mi herkesin kafasinda? "Oradaymisim gibi dusunursem, kesin mutluluk  hissi gelir" sinsilikleri...Mutlulugu zaman/mekan duzlemine indirgedim yine, laflarimi kepceyle yedim. Olsun! Kimseye riyakar degilim demedim ben. Bakinca mutluluk gelir umidiyle, eti kediye yukledim, dis mihraklara guvendim.