1 Nisan 2012 Pazar

Yazmayi unutayaziyor olabilir miyim?

Bir seneyi askin ne buraya yazabildim, ne de akademik sorumluklarimin parcasi sayilabilecek yazilarimla kivanabildim. Neredeyse bir seneden uzun bir suredir de yazmayi unutmus, artik yazmayi beceremiyor olusumdan dolayi garip bir kederin ve eshefin pencesindeyim. Hadi akademik yazilari Ingilizce yazmak zorunda olusumun arkasina korkak bir ogrenci gibi siginayim ama Turkce yazabilmek benim icin hep bir kacis olmaliydi ve ben Turkce yazabilmeliydim. Yazamadim.
Bu bloga birseyler yazmak benim icin bir cesit totem olmustu oysaki. Ben 'amacli'- de hadi vazifeli- bir yazi yazmak zorunda kalinca siginip gelip bir seyler karalabilmek icin zaten acmistim ki bu blogu.
Kendimi nasil olup da pencesine dusurdugumu sik sik sorguladigim doktora macerasinin en alevli gunlerini yasatiyorum bugunlerde yine kendime. Ancak bu sefer yazabilmek cok sart. Oturup, onumde kalan bir bucuk iki yil boyunca doymadan, durmadan, dinlenmeden yazmam ve dusunmem gereken arastirmalari duzenlemek ve planlamak zorundayim. Yazmak zorundayim. Yazmak hic bir zaman bir zorunluluk olmamaliydi aslinda, ihtiyac olmaliydi. Aslinda oyle de. Akademik kafalarimi, cocuklarin bilissel gelisiminin nasil da dilden gectine ve  dilin onemine kirmam gereken zamanlardayim. E benim yazi dilim.. O neden hic serpilmiyor? Dusunmuyor muyum yeterince? Ya da dusunmeye kustugumden mi serpilmiyor yazilarim? Oysa benim dusunmeden gecen anim yok..
Gunlerdir haftalardir, pitrak gibi ureyen devasa Ingiliz nergislerine kafayi takmis durumdayim mesela. Nasil oluyor da bunlar bu kadar iri kiyim? Nasil olup da yana yana duruken, baya bildigin de ayni sekil semaldeyken, kiminin gobegi turunsumsu sari, kiminin gobegi iyice ucuk sari.. Nasil olup da 4 farkli sari tonu 3 degisik kombinasyon yapabiliyor matematigine takmis durumdayim kafayi. Havalar isinince buralarda, bir de bizdeki nergislere benzeyen daha kucumenleri cikti mesela meydana, e bu nasil oldu peki?

 

Yani bahar da geldi. Disarida en sevdigim kah gunesin muzip muzip sirittigi, hop saka yaptim deyip bulutlarin arkadasinda saklambac oynadigi bir gun gecmekte. Salonun ikili kanepesinde, ev her bana kaldiginda kurdugum kampim ucuncu gununu suruyorum. Biraktim dedigim, birakmak icin kendimi paraladigim sigaranin tatli kucagina eski hizimla dusmemek icin mucadelem kendini bilmez bir teslimiyete dogru dolu dizgin kosuyor. Her gune bu gun ferah ferah olacak umidiyle taze bir dusla baslasam da hep kafami kurcalayan 'Internet'in onumuzde actigi cok sayida penceresinden sadece miyoplu bir bulaniktan baska bir sey gorunemez hale geliyor' daraltilarim kendi kendini dogurlar bir akibet habercisi olmakta.Hizla dusulen sigaranin hem bedbaht hem de pek tatli kucaginda, sadece bi dallik keyifleri ayarinda tutmaya calisirken, birden yine ac-kapa yapti gunes. Kediyi de saldim ki gezsin diye derken, evinde kedi olan ve  bu kediyle baya baya iletisim kurmak durumunda kalan bi insan olusuma hayretim devam ederken, tepede yolunu kaybetmis iki martinin cigligini duyuverdim. Of Istanbul diye sigaranin dumanini uflerken..

Bizim evden Williamson Park'taki Lancaster'in Taj Mahal'i Ashton Memorial'in yosun yesili guzel kubbesinin yan evin bahce duvarindan baslayan goruntusu.. hohoyt dedirtti.. Martilar, kubbe de gorundu.. Ah Istanbul diye, bu sefer siritarak cek bir nefes iceri.. Kedi gozden kayboldu. Sahibi de evde olmayinca,  ChiChiChi diye, onlarin cagirdiklari gibi cagirirsam sesime gelir mi denemelerimi yapmaya koyuldugumda Istanbul'un yillarca kiymetini bilmedigim butun sokak kedilerini aldatmistim bile. Nedense aklima dusen Munir Nurettin, bi de ustune Amir Ates falan diye youtube'la evi bir Uludag FM ussune cevirince kedinin sok icindeki bakislarindan kendimi kurtaramadim. yavrucaga cok seviyor diye biraz jambon vereyim diye tasalandim. Baktim ben de sadece tavuk jambonu var, megersem bi tek domuzu severmis haspam, kokladi kokladi agladi, yemedi. Ben de mahcup oldum, muslumana domuz yedirmeye calisan ev sahibinin yasadigi cinsten bi sacma utanc oldu kediye karsi icimde.
Uc dort gun once, yanginda ilk kurtarilacaklar listemin en basinda da kedinin (iki sise sampanya, biraz peynir ve bir kedi.. kulaga hem pek stil sahibi, hem pek alik hem de hic benim gibi olmayisi geliyor ama kazin ayagi oyle degil) olmasi da epey enteresan aslinda. Duvarinin hizasindan kubbe gorunen yan evin bahcesinde ne zamandan kaldigi belli olmayan bir savas artigi 'bomba' bulundu carsamba gunu. Kapiyi kiracak gibi calan bir polisin hemen evinizi terk etmeniz lazim, biraz asagida bir bomba var, hemen evden cikin demesiyle, arka kapinin merdivenleride guneslenmekte olan ev arkadasini(kedinin asil sahibi) uyarmaya kostum. Ne oldugunu anlamadan, spordan gelmis terli ve henuz dus almaya firsat bulamamis bulgur pilavina gomulmus halime bir ceki duzen verdim. Cok muhimmis gibi kindle ve sarj aletlerini ve harici hafizayi cantaya attim. Laptopu bir cantaya koymaya zorlarken kiyisi kosesi kirik diye daha cok hasar vermekten korktum. Ve ola ki ev yansa, o odadan kurtarmam gereken baska seylerin korkusuyla laptopu evin yanmayacagi inancimin iyi niyet timsali olarak yatagin ustune birakiverdim. Bir kalin mont, iki sise sampanya ve sepetine girmesi icin mini bir mucadele verilen kedinin de arabaya yerlestirilmesiyle polis bantlarini bizim icin kaldiran super sevimli polislerin hersey yolunda giderse, ordudan gelip imha edecekeler dedikleri bombayi, yetiskinlik hayatima ait en onemli seylerimin icinde bulundugu bir goz odami, laptopumu, pasaportumu ve yepisyeni ve cok sevdigim deri ceketimi, bisikletim yasli-ve-stil-sahibi-ancak biraz hantal-gay Zest'i arkamda birakip dustuk yollara. Nereye gidecegimizi bilemedigimizden, nasil olsa ogleden sonra istirak etmemiz gereken BBQ partisi var, ona  gideriz o zaman demistik Beth ile. Ben de sanki evden erken cikmamiz gerekmis, sanki evi tahliye etmiyormusuz gibi pasaport ve laptop yerine iki sise sampanyayi evlat gibi ilk is arabanin bagajina ativermistim. Ilk on bes dakika, dogru yaptik, ne yapmaliydik ki.. Eve bisey olmayacak, sokak falan patlamayacak.. Biz zaten hayatta kalacagiz, kediyi de yanimiza aldik diyerek birbirimizi rahatlattik. Sonra mal korkusu geldi ki.. Ben pasaportumu ve laptopumu almak yerine, yanmasi olasi bi evden iki sise sampanya kurtarmistim.. Once bir gulmek, sonra kendine kufur ama demek ki bu da olabiliyormus dedim. Hayatimdaki oncelikleri nasil da ileriyi dusunmeden, sirf o gunu kurtarmak icin duzenledigimin kabak gibi, tabak gibi bir isareti daha karsima cikmisti. Bankada ici dolmayan tasarruf hesabina, uremeyen doktora calismasina, planlanmayi yillardir bekleyen seyahatlere bir turlu varamayisima bir tur saygi durusu haline gelmisti iki sise sampanya.
Hayati boyunca gorece kontrollu ve akli basinda bir cocuk olarak siniflandirilabilecek ben, kendi kendime kocaman bir saka gibi gelisime adeta kus kondurmus, tuy bile dikmistim. Carsamba'dan beri bu salak ruh halinin golgesinde bir seyleri ucundan tutmaya calisiyorum ama pek olmuyor sanirim. Tam aksine, uzun suredir devam eden spor idi, saglikli yasam idi, aktif gunler idi kafalarima inat evden cikmayip, dun 12 mini macaroonu mideye indirdim, cansu pabucu yarim cik disari oynayalim diyenlerden kafami cevirdim, yazmam gereken metinde alti yesil cizili tek hatasi fazladan bir space tusuna basilmak olan kelimeleri duzelttim. Bi tencere de bol etli makarna pisirdim. Bomba patlarsa, ben de bi sise sampanya patlatirim sakasina ulasincaya kadar, kediye guvenli bir ev bulmak icin yakindaki bir kasaba olan Heysham'a iki kez tur duzenledik ki biricinin sonunda bbq partisine yol alirken, ulan acaba ev yerinde midir ki diye yakinindan gecmeye calisirken, 40 dk once her yerde dalgalanan beyaz polis bantlarinin yerinde yeller estigini, sanki hic bir sey olmamis gibi hayatin devam ettigini gorunce, pasaport icin de laptop icinde endiselenmeye gerek kalmamisti ama meger ben evde usul usul bulgur pilavi pisirirken zaten disari da bomba alemetinin savusturlmaya calisildigini ve haydi simdi kac dediklerinde ise yanima iki sise sampanya aldigimi dusundukce dertleniyorum.
Hep bu sebeplerle de, oturdum yaziyorum. Doktoraya sarilmak icin de kendime yeni bir sebep buldum; arkamda bi eser birakayim. Cunku baska turlu benim bir seye kasacagim yok. Hic yoktan bilime 1mikron'lukda olsa bir tas da ben koyayim. Benim arastirmadan tas da olmaz gerci, bu gelisim psikoloji literaturu denen kuyuya tas yerine bir kuru uzum, bilemedin bir bonibonluk* da benim katkim olsun.

*Kuru uzum gecmiste, cocuklara sekerli bir odul niteliginde kullanilmis bir yiyecektir. Bonibon ise, benim cocuklara eziyet ettigimi dusunduren, 'ben ellerimi saklatana kadar bonibona dokunamazsin, saklattiktan sonra ise yiyebilirsin' dedigim takribi  1 dakika cocuklari onlerinde bonibonla beklettigim icinde hic bir degerli sonuc bulunmayan arastirmama atiftir.