28 Ekim 2010 Perşembe

evet, social network'u izledim.

Karikaturize edilmis haliyle, gelecekteki mustakbel esim Zuckerberg'i izlemek beni herzamanki gibi bu sanal-sosyal hayatin halleri uzerinde dusunceden dusunceye itti. Bunca digital bollugun icinde aslinda elimizde hicbir sey yok artik, Mark'cigim sagolsun. Bize ait her an, her kare siber alemin bir yerlerine yapismis durumda. Anlik ofke veya saadetlerimiz, zeka kirintilarimiz, mutlu ve utanc verici anlarimiz yalandan duvarlara ilistiriliyor, bizden habersiz etiketleniveriyor. Daha onceki iletileri gormek isteyenlere kendilerini gosteriyor ama hala aradigin seyi eskiler arasinda bulmayi kolaylastiracak bir arama seysi yok. Gelir yakinda. Yok, eger gecmiste olup bitene usenip bakmak istemezlerse sanki yol boyunca yanindan farkinda olmadan gecilen tanitim panolarindaki anlamsiz reklamlara donusuyorlar. Biz kendi reklamimizi yapiyoruz ama insanlar gormeden geciyorlar. Bu yuzden yol devam ediyor ve biz her gun yeni reklamlar asiyoruz. Anilarimizi, gunlerimizi, hallerimizi, fikirlerimizi, hislerimizi biriktirdigimiz bir yer var. Oyle bir yer ki icine dostlarimiz da, yoldan gecen adam da elini kollunu sallayarak bakabiliyor. Bu seyin basina bir sey gelse, ne bileyim, site cokse misal (olmaz demeyin.. olabilir.. daha baska turlu sanal felaket gelmedi aklima); sanal bir deprem olsa, biriktirdigimiz tarih 'hooop' yok oluverecek. Ask mektuplarimizi kurdelelerle baglamiyoruz biz artik, fotograflarimizi ayakkabi kutularinda biriktirmiyoruz, kisa notlar, kartlar da yollamiyoruz sevdiklerimize kendilerini iyi hissetsinler diye. Her seyimiz tek bir yerde birikiyor.  Sevdigimiz ya da bizi histen hise doldurup bosaltan muzikleri toplayip karisik kasetler/ CD'ler cekmiyoruz. Hoop paylasiyoruz esin dostun duvarinda, hoop yolluyoruz mesajla. Vazifelerimiz de var, yorumlar donaniyoruz, mesajlar dokturuyoruz. Kenardan 'hey, naber?' deyip, vazife saviyoruz.
Sanal bir deprem korkutuyor iste artik beni. Yeri geldiginde yazdigim en hisli/ komik satirlarin, bana yazilan kiymetli sozlerin, edindigim guzel karelerin havaya suya karismasini istemiyorum. Sevilen anilarla dolu evinizin yanmasi gibi bir sey olur/ oluyor bizim devirde cokup (gocup) giden bilgisayarlar, siteler vs.
"Ee yedekle, duzenle iste herseyini o zaman, al bir kopyasini.." diyeceklere de.. Neyse bisey demiyorum size.. Dusuncelerimin kaydini zor tutuyorum ben, bir tek onemli evraklarin bir fotokopisini alip annemin gardirobuna koyarim o kadar.. Neyse bu korkularimi ve back-up kabizligimi Mark bir gun hayatima girdiginde cozecektir diyerek gunduz hayallerine, sizofrenik eglencelerime vereyim ben kendimi. Siz yedekleyin ama herseyinizi.

ps. Birara da 'facebook'un  insanlarin iliski anlayislarini ve iliskileri nasil top yekun degistirdigi uzerine sacmaliycam. Kadin/erkek haleti ruhiyesi nasil tepetaklak oldu, nasil yeni kategoriler hortladi, yeni baslayan iliskiler ve biten iliskiler nelerle bogusuyorlar.. bunlarin uzerinde yazili dusuneegim. Evet evet!

Sorumsuzluga musama

Biliyordun ki; o daha basit bir hayatin biletiydi. Onunla dursan, zorlamayacaktin kendini. Sahip olduklarin yetecekti ve zevklerin olacakti bir de. Cok iyi yerlerde olmayacaktin belki ama hayal kuracaktiniz. Oturdugun yerden ahkam kesmenin adresiydi o. Huzurdu, kolaydi, belki biraz sorumsuzluga musamaydi. Icinde seni habire kamcilayana 'sus' demenin en iyi sebebiydi. Ama kamciyi susturmak ne kadar dogruydu? Iste bu nokta, o'nun hayatindaki yanlisligini tartismaya baslayacagimiz yer, muhtemelen.