22 Aralık 2010 Çarşamba

hudaverdi ve bocekler..


  • Hudaverdi yine is basinda! 
simdiiii bocekler ikiye ayrilir.. metalik bocekler ve organik bocekler.. metalik boceklere uzayli istilalarinda ve de ruyalarimizda rastlariz.. yer yer bilimkurgu soslu filmlerde de karsimiza cikan bu tur.. keske popomuzdan isirsa da popomuz biraz kuculse.. evet evet! popo kuculten bocek surumlerini bekliyoruz.. burdan uzaylilara sesleniyorum.. organik boceklerde ayni amac ugrunda birlesirler bi yurdu guzellestirme dernegi veya lokali kurarlarsa onlari da keratinlerinden oper... tamam opmez.. bagrimiza.. yok basarsak zaten olurler.. neyse cani gonulden severiz.. evet evet yapariz bunu!

Uctum ben

Ilk defa  ruyamda bu kadar cilgincasina uctum lan.. Bariz uctum.. uctugum yerlerde dans eden cocuklar vardi. 23 Nisan miymis neymis.. Farkli milletlerden yerlestirmisler, havada dansediyordu minikler. Onlari gorunce anladim ki ucmaya ciktigim insanlari kaybettim. Korktum. Nasil bir korku ama, ben nasil inicem peki simdi diye.. bulundugum yerden de cok uzaklasmisim.. korkunca denize dustum ama tanidik insanlarin yanindan, bir plajdan ciktim.. suyun ici de hava da oyle gercekti ki.. gozlerim hala aciyor ruzgarin keskinliginden.. kayalarin yanindan kil payi fijuuut diye gectim. Suyun icine cakilma anini da cok net hatirliyorum. Dustugum yer, havaya ciktigim yerden uzakmis. Ucarken kaybettigim adama ulasabilmek icin yanina dustugum adamin telefonunu kullanana kadar ve o benim nerden geldigi belli olmayan parasutumu 1,5 dakikada gorevliler beni yakalamadan toplayana kadar adam 3 kez falan degisti.. Hepsi de tanidigim insanlar ve degisseler bile hep cok tanidik bildik biri oldugundan aradaki farki bile anlayamadim. Neyse ariyorum, ulasamiyorum ama ogreniyorum ki dustugumun farkindalar.. Beni aramaya cikmislar.. Ama sag salim dustugumden emin olunca hemen eglenmeye baslamislar bile.. Icim eziliyor.. Bu surecte oyle alakasiz insanlar vardi ki ruya da.. Ilkokul arkadaslarindan, canlara cigerlere, yolda normalden fazla karsilastigim adam ' Hanimefendi siz nerden geldiniz?'  diye beni dustugum denizin plajindan otelin birine girmeye calisirken sorguladi vs.
Ama ucmak cok gercekti... Bi ara bogulucak gibi oldum, yuzmeye mi kosmaya mi ne calsiyordum.. Hava da oyle yogunlasti ki.. O yuzden boguluyor gibiydim sanirim.. Asagidan biri yasli biri genc adam ama yemine derim ikisinin  de yuzu babam gibiydi,  bana isaretlerle hareket etme, kus gibi basini yere ver, dalisa gec dedi.. ben de oyle suya dustum zaten ama sonra o parasut nerden geldi bilemedim. Ruyada bile tedbiri elden birakmiyorum sanirim..
Hadi yine uyuyayim.. Yine ucayim.. Ya da canli canli ucayim, ki o gunlerde yakin..

14 Aralık 2010 Salı

...At least you feel something...

http://www.youtube.com/watch?v=JQ9fGLJgiA0&feature=related

But you never ask
The right questions -
You know the answers to,
But you’re scared of them.
You only fool yourself,
But you’re still a charlatan.
You got a new tattoo,
And spent some money;
But the drugs don’t work,
They just make you more angry at me,
You’ve never felt this way,
At least you feel something

28 Ekim 2010 Perşembe

evet, social network'u izledim.

Karikaturize edilmis haliyle, gelecekteki mustakbel esim Zuckerberg'i izlemek beni herzamanki gibi bu sanal-sosyal hayatin halleri uzerinde dusunceden dusunceye itti. Bunca digital bollugun icinde aslinda elimizde hicbir sey yok artik, Mark'cigim sagolsun. Bize ait her an, her kare siber alemin bir yerlerine yapismis durumda. Anlik ofke veya saadetlerimiz, zeka kirintilarimiz, mutlu ve utanc verici anlarimiz yalandan duvarlara ilistiriliyor, bizden habersiz etiketleniveriyor. Daha onceki iletileri gormek isteyenlere kendilerini gosteriyor ama hala aradigin seyi eskiler arasinda bulmayi kolaylastiracak bir arama seysi yok. Gelir yakinda. Yok, eger gecmiste olup bitene usenip bakmak istemezlerse sanki yol boyunca yanindan farkinda olmadan gecilen tanitim panolarindaki anlamsiz reklamlara donusuyorlar. Biz kendi reklamimizi yapiyoruz ama insanlar gormeden geciyorlar. Bu yuzden yol devam ediyor ve biz her gun yeni reklamlar asiyoruz. Anilarimizi, gunlerimizi, hallerimizi, fikirlerimizi, hislerimizi biriktirdigimiz bir yer var. Oyle bir yer ki icine dostlarimiz da, yoldan gecen adam da elini kollunu sallayarak bakabiliyor. Bu seyin basina bir sey gelse, ne bileyim, site cokse misal (olmaz demeyin.. olabilir.. daha baska turlu sanal felaket gelmedi aklima); sanal bir deprem olsa, biriktirdigimiz tarih 'hooop' yok oluverecek. Ask mektuplarimizi kurdelelerle baglamiyoruz biz artik, fotograflarimizi ayakkabi kutularinda biriktirmiyoruz, kisa notlar, kartlar da yollamiyoruz sevdiklerimize kendilerini iyi hissetsinler diye. Her seyimiz tek bir yerde birikiyor.  Sevdigimiz ya da bizi histen hise doldurup bosaltan muzikleri toplayip karisik kasetler/ CD'ler cekmiyoruz. Hoop paylasiyoruz esin dostun duvarinda, hoop yolluyoruz mesajla. Vazifelerimiz de var, yorumlar donaniyoruz, mesajlar dokturuyoruz. Kenardan 'hey, naber?' deyip, vazife saviyoruz.
Sanal bir deprem korkutuyor iste artik beni. Yeri geldiginde yazdigim en hisli/ komik satirlarin, bana yazilan kiymetli sozlerin, edindigim guzel karelerin havaya suya karismasini istemiyorum. Sevilen anilarla dolu evinizin yanmasi gibi bir sey olur/ oluyor bizim devirde cokup (gocup) giden bilgisayarlar, siteler vs.
"Ee yedekle, duzenle iste herseyini o zaman, al bir kopyasini.." diyeceklere de.. Neyse bisey demiyorum size.. Dusuncelerimin kaydini zor tutuyorum ben, bir tek onemli evraklarin bir fotokopisini alip annemin gardirobuna koyarim o kadar.. Neyse bu korkularimi ve back-up kabizligimi Mark bir gun hayatima girdiginde cozecektir diyerek gunduz hayallerine, sizofrenik eglencelerime vereyim ben kendimi. Siz yedekleyin ama herseyinizi.

ps. Birara da 'facebook'un  insanlarin iliski anlayislarini ve iliskileri nasil top yekun degistirdigi uzerine sacmaliycam. Kadin/erkek haleti ruhiyesi nasil tepetaklak oldu, nasil yeni kategoriler hortladi, yeni baslayan iliskiler ve biten iliskiler nelerle bogusuyorlar.. bunlarin uzerinde yazili dusuneegim. Evet evet!

Sorumsuzluga musama

Biliyordun ki; o daha basit bir hayatin biletiydi. Onunla dursan, zorlamayacaktin kendini. Sahip olduklarin yetecekti ve zevklerin olacakti bir de. Cok iyi yerlerde olmayacaktin belki ama hayal kuracaktiniz. Oturdugun yerden ahkam kesmenin adresiydi o. Huzurdu, kolaydi, belki biraz sorumsuzluga musamaydi. Icinde seni habire kamcilayana 'sus' demenin en iyi sebebiydi. Ama kamciyi susturmak ne kadar dogruydu? Iste bu nokta, o'nun hayatindaki yanlisligini tartismaya baslayacagimiz yer, muhtemelen.

21 Eylül 2010 Salı

basa donduk cigerim!

'Sen yaparsin, ben seni biliyorum, kocum benim' yalanina, su icsem yaradigi halde doymaksizin bir cesit manyak kivaminda bildigin patolojik bir yemek yeme aymazligi icinde olusuma, basiretsiz bunyeme, kendimi salsam bildigin aptal bir ev kizi tadini yakalamakta hic gecikmeyecegime dair kabuslarima bir yeter olsun artik! kaldiramiyorum lan artik!

13 Eylül 2010 Pazartesi

Crem Tete D'or

Hanim, bulalim bulusturalim! son care bu ise, hemen davranalim.. surmedik yer birakmayalim :D
Bize tapan es kremsiz de bulunur da sevimli yuva diyor.. Kremi alana ev veriyorlar herhalde!
Bir de kremin kurtaric olabilcegi bi kac olasilik gozumun onunce geldi bi an da.. ahahahaha!

Quantum cheating

Panic Attack
Depression
Obesity
Loneliness
Hearth-ache
Graves
Failure
Deja-vu
Games
Obsessions
2nd Chances
Win or Lose
Reincarnation
Spontaneous
Random
Procrastination
Late wake ups
Sorrow
Mission
Missing
Passion
Patience
Practice
Exercise
Faith
Back
Guilt
Sun- glasses
Morality
Relativism
Quantum Cheating

11 Ağustos 2010 Çarşamba

alintilarim:

"O'fallon hakkinda boyle dusunmek, onu bedenine bicaklar saplandiginda hic aci duymayan, yaralaninca kani akmayan bir tur ustun yaratik halina sokmak Hector'un vicdanini rahatlatmis olmali."
Paul Auster- Yanilsamalar Kitabi

dipnot: bak ne de acikliyim.

skipping seasons


Obviously, I haven't have a summer this year. I bought flip-flops, bikinis and sun-glasses... what a stupid mistake. Summer passed me by and I'll stuck with one and a half spring and one and a half autumn. Damn! English summer nights tricked me, they started amazingly and pass by randomly but now, I really need to feel the hot sand under my feet! And salt, on my burning eyes. However, I'm freezing, drinking tea after tea. Listening raing day songs. Stressed all the time, thinking about f.cking stats and articles.
I want my careless summers back! Reading books under the olive trees and slow walks at the seaside.

21 Nisan 2010 Çarşamba

apartman kapilari, filler, aynasizlar...

Yine bir deadline magduriyeti ve ben yine sevgili bloguma katkida bulunmaya karar verdim saygideger dostlar,
Ogrencilik hayatimin son odevini yazmak icin pek bir sey yapmadan da kendimi perisan ettigim hissine kapildigim su gunlerde, zihnimi gark ettigim garip dusuncelerimin burada olumsuzlesme ve sanal dunyanin dehlizlerinde kaybolma zamani geldi. Turkce karakterlerimi kaybetmis olmam ise baska bir sembolizm, bambaska bir kaybolus hikayesi.
Son odev icin gerceklesmekte olan tek enteresan gelisme ise Ian Hacking denilen zati muhteremden hakkinda tek kelime yazmayi basaramasam da hala ondan nefret etmemis olmam.Normal sartlar altinda ve oda sicakliginda uzerine odev yapmak, calismak veya herhangi bir akademik caba sarfetmem halinde buyuk ofke ve kufurle karsilik verdigim herbir kisi ve konunun aksine ornegine daha once sadece Dennett kisinde karsilastigim bir fenomen gerceklesiyor. Bu durum baharin gelmesine ragmen hala bir turlu ellerimin isinmadigi bir cografyada yasamak durumunda kalmamla aciklanabilcegi gibi, gelen baharin alerjimi azdirmamasi saskinligina da verilebilir. Evet, cicek bocek her yana nese sacarken, ben selpak paketini evde unutmak telasesinden cok uzagim. Yolda izde mendil satmaya calisan cocuk bulmaya calissam da basarili olamayacagim bu gavurun ilinde, bu durum beni pek mutlu etmekte.
Yine degismeyen seyler de var tabi, kendime kontrolsuzce ve nasil oldugunu akli salim kimsenin anlayamadigi sekilde gerceklestirdigim kendime zarar verme, neredeyse olume meydan okuma sakarliklarim sureci basladi.Onunla da bir sekilde basediyorum. Fakat,yasli kadinlarda gorulen ve beni yaslanmaktan en cok korkutan durumlardan birisi, 'fil bacakli/bilekli teyze sendromu', ayagimi burkmam marifetiyle basima geldi. Acisi bir yana, seke seke gezerken, elin dingiklizi sipidak terlik ve bikini mevsimini acmisken 10 santigratlik meralarinda, normlain 3 kati boyuta gelmis ayak bilegim bana buyuk bir oyun oynuyor. canimdan cok sevdigim topuklu ayakkabilarim ve cilgin dans hareketlerim marifetiyle basima gelen bu olay, cici bir irlandalinin buz, sevecen bir ingilizin tekila shot bulup bulusturmasiyla bir bicimde olay gecesinde cozulmeye calisildi. Daha sonra ayakkabimi kaybettigimi dusunup, ortaligi seferber ettigimi hatirlatan ve bulup getirdigini luzumsuz bir prince charming hikayesi gibi anlatan manyak bir ispanyol da ilerleyen gunlerde en az sinsi bilegim kadar gereksiz ve uzucu bir ayrinti.
Bu araya bugun yazmayi planladigim onemli mevzu ise yillardir basimda olan bir dert. Sakarligin mi diyeceksiniz, hayir efendim! Magaza vitrinleri, apartman kapisi camlari, ve her turlu goruntu yansitan cam onunden gecerken kendine bakma ve caktirmadan ceki duzen verme gercegi ana konumuz. Yillar once, ipekcilik bayirinin alternatifi olan paralel bayirin en asagisinda, ertugrul kirtasiyenin biraz ustundeki apartmanin kapisi onunde ustumu basimi kontrol etme eylemim hep icime bir cesit huzursuzluk vermistir. Bursa'da yasadigim yillar boyunca, hep o apartmanin onunde durup, kendime bakip, kontrol edip oyle gectim ben.Adini bile bilmiyorum oysaki bu emektar apartmanin. Yillar gecti, buyudum, Istanbul'a gittim. Orada da kendime cesitli yerler buldum, zulada bi ustume basima bakayim die. Kiligina kiyafetine veya nasil gorundugune pek de onem vermeyen insan ayaginda gecinip, bir yandan bu yolda izde ayna arayisinda olmak beni hep utandirdi, kendime gucendirdi. ELbette biliyorum ki, disarida bir yerlerde pek cok kadin var bu eylemi gerceklestiren. En can alici ornegine, kuaforden cikmis-tercihen fon cektirmis- bacilarimizda rastlayacagimiz bu eylem pek tabi ki cok normal. Beni tedirgin eden ise, kendi eylemim icindeki sinsilik ve gorece riyakarlik idi.Ayni zamanda icinde kendinen pek de emin olamayis icermesi, egom konusundaki sorularimi korukler ki, oraya hic girmeyelim. Bu yillar icerisinde, gun geldi kendimden hosnut ayrildim o camlar onunden, gun geldi 'peeaah' dedim, umidi kestim kendimden ama hep baktim. Daha onceki kayitlardan da anlayacaginiz gibi, hep istedim ki bir Audrey Hepburn, bir Grace Kelly misali tam tekmil kendinden emin, nasil gorundugunu bilir bi halde cikayim evden ama olmadi, basaramadim. Ama hep bi umut tasidim, bir gun, bir gun bitecekti bu eziyet. Sandim ki, buyursem yeterince; babaannemin deyimiyle 'hanimsultan' olursam vakti geldiginde, bu dert de bitecek. Umitlerimin buyuk bir kismini snoblariyla meshur, gece hayati yari cibillik ustune kurulu Ingiliz memleketinde yepyeni bir baslangic yapmaya saklamistim. Buraya geldigimde bitecekti, batili medeniyetler seviyesinde bir insan olacak, apartman kapisinda kendimi kontol etmeyecektim. zaten burada apartmanda yoktu. Acidir ki, kaderin benimle oyun oynadigindan habersiz idim, bu tatli hayalleri kurdugum zamanlarda. Mesakkatli yolculugumun ardindan ulasip, hemencecik seviverdigim minik odamda bir boy aynasi yoktu. O an hatirladim, 7tepe de neden oyle cok kapi maki aramadigimi. Odadaki, odayi buyuk gostersin efektli devasa aynali dolaplar, beni bir sure utanc dolu aliskanligimdan kurtarmisti. Oysa ki burada, sadece suratimi gordugum banyo aynasindan baska yan yoktu. Ilk zamanlar cok zorlanmadim, oylesine saskindim ki, ayna olsa da pek bakmazdim odadan cikmadan once. Her sokaga cikis sinifta ingilizce sozlusune kalkmak hissiyati uyandirdigi icin, gerginligim ayna mayna pek farkettirmedi. Zamanla alisip kendimi guvende hissedince,insanlara sormaya basladim, sizin oda da ayna var mi? Onlara sormadan once, farkli renk coraplari, sokuk pantolanlari ve artik sasirmadigim her turlu abidik gubidik kiyafetleriyle gezen -genellikle orta yasli bir kesim gerci bu (cok acayip sIk kizlar var haklarini yemeyeyim allah tas yapar)-ingiliz milletinin dis gorunuse onem vermeme aliskanligina vermistim aynasizligimi. Gelin gorun ki aldigim cevaplar, herkesin odasinda bir ayna oldugu yonunde olunca, karmanin yine benimle tatli alay ettigini anlamam cok uzun surmedi. Yolda yururken yine gozlerim yekpare buyuk camlar ariyordu. Pantolumun pacasina, sacimin pusurune, kapsonumun bilmenesine ancak bu sekilde bakabilir oluyordum. Renk uyumu konusunda ise isim allahlikti. Artik caresizlige dustugum anlarda klozetin tepesine cikmak suretiyle duduk kadar banyo aynasindan maksimum performansi zorladigim, arkadaslarimin odasina gidince bi aynana bakabilir miyim dedigim ve yolumu camlarindan faydalanabilmek icin managemen schooldan gecirdigim gunlerim baslamisti. Bunun farkina varip sizlerle paylasmam ise, az once sigara icmek icin disari ciktigimda kutuphanenin yan cephesindeki camlarina dogru fazladan bir kac attigimi farketmemle oldu. Yine yapmistim ve neden odevimi yapmak yerine bunu bloguma yazmayaydim?! Ozetle ben bir aynasizim. Ilk geldigimdeki 'bicaksizlik' dramim, aynasizlik olarak devam etmekte.
Bir de sigaranin cok pahali olmasi nedeniyle sarma tutune gecisime ragmen 'ellerim titriyor bugun saramam, aman kendime odul verdim, kirk yilin basi canim, aa ne degisik marka adi(embassy- degisik tabi) vb.'gibi mesnetsiz gerekcelerle aldigim sigarayi da filtrenin dibine kadar ictigimi bugun yine kendime aciyarak farkettim. Ne bollukmus vakti zamaninda winston'lari filteresine 2-3 mm kala sonduruvermek. Gerci benim onlari da dibine kadar iciyorum diye cok azar isitmisligim var bilumum arkadaslarimdan, onlar kendini biliyor.
Yazimi sonlandirirken, hala esekkafali bi irish'in bana jelibon getirmesini bekliyorum, M&Msleri yemis zaten alcak adam.Ve yine gidip bi sigara icicem, beni sigara degil odevler oldurecek! Haha.. jelibonumu aldim hem de matematikte bi insan evladina yardimci oldum an itibariyle,kim derdi F.cansu pala matematik konusunda insanlarin yardim alacagi biri olsun.. :)
Bir baska zamanda calinan cantami sabahin 5'inde nasil polise bildirdim, nasil oldu da klostrofobik bunyemi o bidicik sorgu odasinda sigdirabildigimin hikayesini anlatacagim!
Esenlikler efem, bir baska deadline da gorusmek uzere.

1 Mart 2010 Pazartesi

Cecilia- Thomas Dybdahl

Cecilia,
you didn`t wanna give your heart away

you tear apart with angel eyes like bluebells
with trembling hearts, you leave your empty shells

cecilia,
you didn`t wanna leave it all behind

here I am
flesh and bones
here I am
flesh and bones

did he touch you?
shameful and disgraced?
did he rob your joy of the embrace?

cecilia,
you didn`t wanna give your heart away

cecilia,
you didn`t wanna leave it all behind

here I am
flesh and bones
here I am
flesh and bones
here I am
flesh and bones
http://www.youtube.com/watch?v=Cofl1naZQOY

28 Şubat 2010 Pazar

bi-polar mısın kadifeli gelin?!


Kendini önce yerin 7 kat dibine akabinde de akropolisine oturtan bünyem, hakiki işler yapmak yerine hırsını bu zavallı blogdan çıkarıyor olsa gerek (bu derece ötekileşme kendine uzaklaşma-vah vah!).
Audrey'ciğim misali grace ve de style'la yaşayamasak da, bizim de kendimize göre bi şeklimiz tarzımız mevcut canım! ayrıca buyrun gelin, ben size big bang'dan günümüze, insanlığı 40 dk. da özetliyeyim.. hem keyifli vakit geçirin hem de bir insan beyni nasıl serbest çağrışır birinci elden görüverin. Pek tabi bunu yazılı biçimde yapmayacağım, merak edenlere canlı şov yaparız bi' ara!
İnsanı en iyi ilkokul öğretmeni tanır derler (derler mi? demişlerdir.), doğru söylemişler. Birinci sınıftaki pek de sevmediğim öğretmenim yazı yazmaya üşeniyorum diye muhtemelen, bana 'uyuşuk' demişti. Bu durum, yeri geldi mi civa misalı uçup kaçan beni ve topyekün MEB neferi olan ailemi fena halde kızdırmış ve de gücendirmişti. Kimse kendisine kulak asmadı tabi. Ama kadıncağız belki de haklıymış, Lisansın balkonuna çıktığım, Master yaptığım şu günlerde bir uyuşukluk benim de dikkatimi celbediyor. Ya kadıncağızın saptaması doğruydu, ya da şu zamandır eğitimini aldığım perspektiften yola çıkarsak onun bu söyledikleri benim şu genç yetişkinlik dönemimdeki davranış ve alışkanlıklarımı bile şekilllendirdi, bilemeyiz. Amma velakin, yeri geldi mi havada, karada, suda; dur durak bilmeden, of yoruldum demeden, mental duygusal, fiziksel, ve entellektüel tüm enerjisini hiç bitmeyecek gibi ortaya saçısaçıveren benim bu tembelliğime kesinlikle bir motivasyon, bir deva, bir ilaç olmalıdır. Buradan Japon bilimadamlarına sesleniyorum, Tru Blood'da gördüm Vampirler için sentetik kan bile yapmışsınız (Vah yazık, dizi izlemekten gerçeklik algısını da kaybetmiş gariban, bi ara da Friends'dekileri kendi friendleri sanıp sosyalleşmek gereksiz diye düşünüyordu bu şaşkın. onu atlattı bak derken.. yazık çok yazık!), bana sentetik, polikarbonik, sulandırmaya müsait konsantre heterojenik nasıl uygun görürseniz artık bir çeşit harekete geçirici, odaklanmaya yardımcı, efektif yollarla çalıştırıcı istiyorum! Acelem yok dersem yalan olur, elinizden geldiğince çabuk, hadi annem! Dişimi fırçalarken bile dikkatim dağılır oldu, ağzımda diş fırçası kahve yapmaya gittiğimde korkuttuğum çinli alman ve hintlilerin yüzü suyu hürmetine, hadi görüyim sizi!!

anca bekle dur...


Bir gün herşeyi zamanın da yapan, asaletinden gıdım kaybetmeyen(önce o asaleti bulmak lazım tabi..), ama gıdısını kaybeden, bi şeyleri habire düşürüp, şaşırıp, dağılıp, toparlanamayıp, habire küfretmeyip, sigara üstüne yenisini yakmayıp, zerafetle oturup kalkıp, olur olmaz yerde kah çocuk çocuk kah gergin-histerik kahkahalar atmayıp, gördüğü herşeyde tezatı değil uyumu arayıp, yırtık pırtıklardan çok tertemiz ütülülere terfi edip, tam takım jilet gibi( bak bu da olmadı, tüü allah belanı versin, hiç audrey jilet gibi olma hayali kurar mı acaba?! rezil! ), neyse işte..
olur muyum acaba? olur be olur.. çok istersek olur bence. ama yine bak işte çaba yok, çok istersek olur diyor manyak! sana oturur burda kediler ciğercilerden vb pek çok esnaf züğürt ilişkisinden bahsederdim de.. Senin neyine grace neyine style?! içindeki yerli anaçlık ve mahalle maçından kan ter içinden gelmiş çocuğun karmasıyla barış bi an evvel. sonra da repeat after me: Beeen dönyanııın en gözeeel garısıyaaam! Heh sana anca bu kadar olur!

dünya da böyle yuvarlanıp gidiyor işte!

12 Ocak 2010 Salı

mesela..


Eğer deli olsaydım, hayata karşı hiç bir sorumluluğum kalmazdı. Kimsenin hatta benim benden bir beklentim kalmazdı. En çok kendi oluşturduğum beklentilerim ve onları yerine getirmek yoruyor beni. Oluşturup da yerine getirmek için ne kadar çaba sarfediyorum o başka bi kaçış anının konusu olacaktır. Keşke nerden geldiği belli olmayan sesler duyup, bu dünya yerine daha kaotik ve renkli birinde yaşasam. Hiç bir şey yapmadan, sorumluluklarım olmadan.