Benim olmanı istiyorum. Güzelsin, tamam. Neden benim yanımda olmak istediğini hiç bilemedim. Tek bir cümle, benim söylediğimi bile hatırlamadığım, seni aradan bunca zaman geçtikten sonra bana bir şekilde getirdiyse... Ben bu hissi tazeleyecek yeni bir cümle bulamadımsa ve sen bana bir daha gelmezsen ben çok üzüleceğim. Ama belli de etmeyeceğim. Belki çok sarhoş olunca, ayıldığımda söylediğime pişman olacağım cümleler kuracağım en güvendiğim insanların yanında. Benim 'fil' gibi bir hafızam var. Herşeyi hep hatırlayacağım. İşte o sarhoş olmalarımda kağıt kesiği gibi pis bi acı duyacağım. Ne çok canım acıyacak, ne de geçmez bir yara kalacak ama beyaz kağıttan beklemediğim bir yara aldığım için sinirim bozulacak, hafif bir yanma hissi, biraz sızlama olacak.
Eğer bir daha bana gelmezsan, ben epey bozulacağım. Durup durup; bol imalı, çokça anlaşılmaz, sarkastik cümlelerimin gizli öznesi yapacağım seni. Beni seven insanlar kimisini anlayacak; bulanık-buruk bir tebessüme acıyan bir bakışı katık edip bakacaklar bana kimi zaman, çoğu zamanda anlamayacaklar... Onların buruk tebessümlerinden daha çok limon ve erik yiyecek içimdeki bir yerler. Su içeceğim, geçecek tabi ama fırsatını bulur bulmaz lugatta suyla şarabın yerini değiştireceğim.
Bana bir daha gelmemen düşüncesinden geçtim. Benden, umduğumdan da hızlı kaçışının senin elinden gelenin en hızlısı olmasına bozuluyorum şimdi. Birine elinden geldiğince hızlı giderken; onun da başka bir şehirden, ilk şehirden çıkan aracın tersi istikamette ve daha hızlı hareket etmesi bir hız problemi aşikar ama benim problemim farklı sanırım. Çok ciddi bir senkronizasyon problemi içindeyim. Diğerleri için işlerin rast gittiği doğru 'yer-zaman-insan' bermuda üçgeninin içinde kayboluyorum, geç kalıyorum,yalnız kalıyorum, yanlış yere gidiyorum. Cumburlop; işte kağıt, işte kalem buyrun burdan başlayın noktasına geri dönüyorum.
Ben şimdi seni özlerim de, yok yahu özlemem. Özlemem de, ne yaparım onu da bilemiyorum artık. EZ-berim bozulmuş değil. Senaryoya alışkınım da artık esas kızlık kariyerimi sorguluyorum. Figuran gibi duruyorum dışarıdan bakınca. Çevresi lambalı masamın ampulleri bir bir patlıyor her geçen gün ve pek fazla çiçek gelmiyor kulise, itiraf etmek gerekirse. Süperstarlık ışığımı kaybettim desem, bir zamanlar var mıydı diye sorackalra verecek cevabım da yok.
Herkesin normal normal hallettigi, sahip oldugu seylere, -aptal veya beceriksiz olmadigi halde- bir Zeyna, bir Joan d'Arc eforu ile ulasmasi gereken bi insanim sadece.
4 Haziran 2008 Çarşamba
Vazgecmek
Kimseden vazgeçmek imkansız olmamıştı. Olmamalıydı. Vazgeçilmeyecek pek bir şey çıkmamıştı ya karşısına, o da başka bir talihsizlik hikayesi. Hayat çok zorlamış mıydı onu diye soranlar olacaktır. Pek sanmıyorum. Onun öyle düşündüğünü tahmin ettiğimden. Şefkatliydi. Oldukça! Demişti ki bir gün, kendi kendine, duydum ama belli etmedim bende. Eğer duyduğumu anlasa çok sinirlenirdi, kendine. Garip bir mahremiyet anlayışı vardı düşüncelerle ilgili. Herneyse, ne demişti dur bakayım; " Kafasını kucağıma alıp severdim, korkularını öğrenir, korumaya çalışırdım onu..." Pek severdi, korusun, koruyarak sevsin insanları. Kendini korumayı çok bilirmiş gibi... Beceriksiz bir anaçlığı vardı. Şaşırırdı herşeye. Ama herşeyi de tahmin eder, şaıramazsam diye endişelenirdi. Bilemediği, kestiremediği şeyleri severdi. Korkularını bilmek sonra insanların en mahrem şeydi onun için. Kimin neyden korktuğunu bilirse; rahat hissederdi kendini. Onu kaybetmekten korkmadığını gördükçe başka insanların, kırılırdı da yen içinde bırakırdı. Yen dedik ya, epey genişçeydi tüm elbiselerinin, bluzlarının kolları. Sıkıştıracak ne çok şey bulurdu hergün onlara. Ne aptal mimiklere girip çıktığını bilmeden, şaşkın ama bilmiş gezinirdi.
"Keşke onun yanında kalsaymış, hep onunla olsaymış da bıksaymış Bıkamamış, bakamamış; kaçmış hep, artık kaçınılır olmaya başlamış, tasalanmaktaymış". Yine kendi kendine gevelediklerinden... Anlam aramamak lazım! O herşeye anlam yüklemeyi ama o anlamların boşluklarına sığınmayı iyi bilir. Anlamsız kılar herşeyi kolayca. Ama bir de bakarsın, en karmaşık anlamlarla ip atlar, zıp zıp zıplar!
"Keşke onun yanında kalsaymış, hep onunla olsaymış da bıksaymış Bıkamamış, bakamamış; kaçmış hep, artık kaçınılır olmaya başlamış, tasalanmaktaymış". Yine kendi kendine gevelediklerinden... Anlam aramamak lazım! O herşeye anlam yüklemeyi ama o anlamların boşluklarına sığınmayı iyi bilir. Anlamsız kılar herşeyi kolayca. Ama bir de bakarsın, en karmaşık anlamlarla ip atlar, zıp zıp zıplar!
Etiketler:
kagit kesigi,
korkular,
mahremiyet
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)